Öne Çıkan Yayın

Çocuklarıma öğütler...

Karşısındakinde gördüğün suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu kendi tabiatından atman gerek. Sendeki çirkin huy, sana onda göründü. ...

22 Ocak 2014 Çarşamba

Doçentim olur musun?

Normal bir soru, değil mi?

İşte son yıllarda benimle doçentlik sınavına yönelik deneyimlerini paylaşanlardan derlediklerim.

Süre: Ortalama 2 saat
Soru: En az 10 (ama jürinin diğer üyelerinin merakı neticesinde araya sıkıştırılan sorular)
Mekan: Adaya yabancı, bazen gerçekten çok küçük ama hep soğuk algılanan bir atmosfer.
Bekleme odası: Bazen var, bazen yok.
Biçim: Sınav esnasında telefonların gelmesi, jürinin ihtiyaç için sınav esnasında dışarıya çıkması.
Servis: Çay-kahve ve su. Bazen yiyecek. Servis görevlisinin en az 10 gidiş-gelişi
Görünüm: Takım elbiseli aday
Refakatçi: Bazen eş, dost, bebek bazense hiç kimse.
Jüri üyeleri: Genç kuşak büyük hocalarla birlikte. Tamamen genç kuşak (eyvah). Jüri birbirini sevenlerden. Jüri birbirini sevmeyenlerden (eyvah ki ne eyvah). Dosyayı okumuş yutmuş. Dosyaya göz ucuyla bakmış. Kapağını kaldırmamış, belki kim bilir bir telefon yetmiş. Alandan ya da alan dışı.
Aday: Bin bir çeşit aday türü var. Doktora danışmanı jürisinde olan. Oda arkadaşı jürisinde olan. Jüriyi dosya verme amacıyla ziyaret eden. Jüriye hamili-yakınımdır telefonu ettiren. Siyaset bağlarını kullanan. Belki rektöre aratan. Dost görüntü altında jüriye diğerine doçentlik vermeyin diyen. Hocalar arasındaki limoni durumu kendi lehine kullanmaya çalışan.  Kimseyi aratmayan, tanımayan. Başkalarından olumsuz etki gelmesin diye jürisini kimseye açıklamayan. Sonuç olumsuz olursa bunu diğerlerine nasıl açıklarım tedirğinliği yaşayan- yaşamayan vs.

Sorular bazen inanılmaz kolay. Bazense cevabını jüri üyelerinin dahi bildiğinden şüphe ettiğimiz kazık cinsinden sorular. Yayın ve sözlü iki ayrı performans ama sanki geçirmek ve geçirmemek için iki ayrı tip soru var gibi. Hani düşünmeden edemiyorum. Doçentlik alınır mı verilir mi?

Jürinin karşısında kitlenmeyen aday yok gibi (kendim de dahil). Kitlenmenin tabi ki farklı tezahürleri var. Bazen adaydan ses namına hiç şey çıkmıyor. Bazen ise aday alıyor sazı eline konuştukça konuşuyor. Ama, konuyla ilgisiz konuşmalar bunlar. Kitlenmenin farklı bir türü.

Adayların sık kullandıkları kelimeler:
Sözünüzü kesiyorum ama hocam.
Atıyorum hocam.
Sorunuz basit ama (suç sende be jüri, ben zor sorulara hazırlanmıştım!)
Dilimin ucunda hocam.
Bunu gerçekten biliyordum ama şimdi hiçbir şey hatırlamıyorum
Öğrencilere her zaman verdiğim örnek ama bir türlü ipin ucundan yakalayamıyorum.
Sizin kitabınızda da vardı hocam.
Onun İngilizcesi neydi.
Bilmiyorum hocam.
Kitabınızı okumadım.
O konuya daha sabah bakmıştım.
Kendi yazdığım makaleyi hatırlamıyorum hocam!!!
Oradaki analizi ben yapmadım hocam!!!
Masanın bu tarafında olmak başkaymış hocam.
Hocam siz ipucu verseniz.

Oysaki adaydan beklenen bir soruyla ilgili olan kavramı açıklamak, bunun varsa sıralamasını yapmak. Ya da anlatılması istenen konuya sistematik yaklaşmak. Ama genel yaklaşım ben çok anlatıyım içinden doğruları hocalar çeksin çıkarsın gibi.

Jüriden efsane sorular:
Bana otel işletmesinin departmanlarını say yavrum?
Benim kitabımı okudun mu?
Kapalı bir mekanda (habitat) kediye yakalanmadan ilk seferde yiyeceğine ulaşan fare karnı acıktığında yiyeceğe yine aynı yoldan mı ulaşır (yani adaptasyon teorisine gönderme yapıyor bendeniz).
Neden doçent olmak istiyorsun (aday zaten doçentin yapacağı tür işleri yapıyor. Doktora öğrencisi, yüksek lisans öğrencisi var. Neyi eksik ki?  Doçentlik maaşta etki görevde etki değil gibi).

Aday'ın sorular bittikten ve dışarı alınırken söylediği efsane sözcükler:
Performansım çok kötüydü geçemem ben (aday kendi geçeceğine inanmazken jüri hoop 6 ay sonra ne değişecek de diyebilir, belki).

Aday da "ne sorarsan sor" stratejisi de var, "bildiğim konudan" sor da. "Ben diğerlerini hallettim sen ne istersen sor" da.

Aday ilk kendini tanıtıyor. Başlıyor ilkokulu şurada burada bitirdim niye. Evde akşam ne yediğini de anlatacak diye düşünüyorum bazen, çok samimi ama profesyonellik yok.

Kestiriyor gözüne bir jüri üyesini, sabitliyor bakışları. Resmen bir "cruise control" modunda. Biraz heyecan ve orada bulunduğundan aldığı zevk işaretleri lütfen. Aday bir ayna görse kendine hemen olumsuz not verir herhalde. Mutlu değil. Korkuyor (ya da diğer duyguların içinde). Neden korkuyor? Yeterince bilgi varsa korku neden? Tiran değil ki jüri üyeleri. Yakından tanısanız, çoğu aday için kapılar açmaya çalışıyor. Ancak o hengame de adayın gelen pası falan görmesine olanak yok. Bir telaş. Çok konuşmalıyım, çok konuşmalıyım. Sessiz geçen süre bana eksi yazıyor zannediyor. Oysaki tam aksi. Kimsenin adaydan her şeyi bilmeli beklentisi yok ki!

Adayı yakından izliyorum. Tüm mimik ve vücut hareketleri mutsuzluk yansıtıyor. Tabii farklı olmasını beklemek doğru değil. Bana da ders olmuyor değil hani. Her gün her saat mutsuz insanları gören ve onlarla ilgilenmek zorunda kalan doktorluk ya da polislik mesleğini seçmediğime çok memnun oluyorum.

Bu arada jüri üyelerinden çok gideni gördüm ama, adaylardan daha bir tanesi dahi "lavabo" ihtiyacını belirtmedi. Sanırım "mesane" bile durumu anlıyor. Gözümüzü açalım. Bu anatomiden öğrenecek çok şey var, çözmemiz gereken. Dikkat ederim bizim evin iki kızı da maşallah evden en son çıkar. Beklemekten kök bıraktırırlar bizlere. Ama şu hava alanında hani sizi uçağa otobüsle götürürler ya. Bayanları görüyorum. Hiç de ağırdan almıyorlar. Hızlı ve küçük adımlarla hiç de kaçmayacak uçağa doğru bir hucum. Biran önce yerleşme telaşı. Hani diyorum. Burada bir teori var biraz da anatomiyle ilgili. Geçen sınavda bir adaya anlattım bunu buradan ne çıkar diye. Neyse yazmayayım:)

Jürilerde gökten genelde 3 elma düşüyor. Ya oy birliği tekrar gel. Nadirde olsa oy birliğiyle geç. Oy çokluğuyla kal ya da geç. Kalmak "dondurucu" bir sonuç. Arkadaşım uyarayım. Eserden geçmişsin. Neden dert ediyorsun. Önemli olan jüride olumsuz izlenim bırakmadan kalmak. Yani, gözle ya da sözle dövmemek. Bazen aday yaşça bizden büyük oluyor. Hatırlatmak için inadına soruyor hocam siz kaçlısınız? Bende diyorum ki reenkarnasyona göre...

Sınav bir bakıma süreci yönetmek. Aday bir kaleci gibi. Açık vermemeye çalışıyor ama kale bu 9 metrenin neresinde duracak. Sağdan jürinin biri durumu görüyor öyle bir kesiyor ki topu 18.in içine. 2. jüri alıyor buradan topu. Çalım üstüne çalım. Kedinin fareyle oynaması gibi kaleciyi bir sağa yatırıyor bir sola. Bu sırada 3. jüri hazır bekliyor. Bakıyor diğer jüriye. At pası at pası. Altın gol kuralı geçerli. Jüri başkanı hakem. Ama gençliğinde futbol oynamış. Görünce kalecinin şahane pas hatasını. Atılıveriyor 18'in içine. Aman tanrım. Ne yetenek, bir bacak arası. Tecrübe işte. Topu saklıyor, göremiyorsun. Sonra şöyle bir yarım vole. Top ellerinin arasından kayıveriyor kaleye. Bazende maazallah jüriye bile gerek yok. Aday kendi kalesine gol atıyor.


Devam edecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder