Öne Çıkan Yayın

Çocuklarıma öğütler...

Karşısındakinde gördüğün suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu kendi tabiatından atman gerek. Sendeki çirkin huy, sana onda göründü. ...

28 Mart 2014 Cuma

Dünyaya tam geldik eksik gitmeyelim...


Belletmek değil, "öğretmek" zor bir süreç.
Bilmeden öğretmek ise mümkün değil (ama bilmemeyi öğretebilirsin:) 
Peki bilmesine rağmen öğretebiliyor mu insan?
Kim kime ne öğretecek? 
Yolculuk nereye?
Bütünden parçaya mı?
Parçadan bütüne mi?
Parçaların toplamı bütünden daha büyük değil miydi?
Oysaki onlar zaten "tam".
Mesele, içerideki "tam"dan "parçayı" çıkarmada.
Ne kadar istekliler öğrenmeye
Dersi değil canım, "öğrenmeyi" öğrenmeye
Yeter ki doğru düğmeye bas.
Eksikleri "bilmemek" değil
Fırsat verilmemesi
"Neden" sorusuna "neden" bazıları bu kadar çok kızar.
Çünkü "neden" bilgisizliği ortaya koyar
Oysaki hayatın tamamıdır "neden"
Kör inanç değil ki istenen
Öğrenmenizin üzerindeki ipoteği sorgulayın
Kendinizden de başkasından da korkmayın
Merak ekin ki, bilgi biçesiniz.
Muhakkak bir gün siz de öğreteceksiniz.

25 Mart 2014 Salı

Bir yerden başlamak gerek...

Önce kendini iyi tanı
Ve kendini yönet
Sonra diğerlerini tanımaya çalış
Diğerleriyle uzlaş.

Birçoğumuz son satırı maalesef "yönet" olarak okuyor. Ne kadar hazin. Oysaki yönetmek bir uzlaşma sanatı.

16 Mart 2014 Pazar

Neden 7

Neden "7" aylık doğanın "8" aylığa göre yaşama şansı daha yüksek?
Neden Mevlana'nın 7 öğüdü var?
Neden gök 7 katman?
Neden bir kağıt parçası en fazla 7 ye katlanabilir?
Neden 7 kıta var?
Neden 7 bölgemiz var?
Neden kafatasımda 7 kemik?
Neden 7 çakra (Hz. Ali: "Ey insan sende ne alemler gizlidir" der)?
Neden 7 renk?
Neden 7 gün?
Neden 7 uyuyanlar?
Neden tüm dinlerde 7 büyük günah?
Neden dünyanın 7 harikası?
Neden 7 hayati organ (beyin, akciğer, kalp,  karaciğer, mide, böbrek, bağırsak)?
Neden Hürmüz'e 7 koca?
Neden 7 göbek?

Neden do, re, mi, fa, sol, la, si, do?

Şerefle bitirilmesi gereken en önemli görev nedir, tabi ki Hayat.


Pazarlama: Nereye kadar?

Pazarlama sanki "Sihirli Değnek", "Dünyayı Kurtaran Adam".

Beyler, bayanlar. Lütfen unutmayalım. Pazarlama bir yere kadar. Reklam, tanıtım vb çabalar müşteriyi mağazanıza kadar getirebilir; ancak, bundan sonra işin tamamen ürünün, çalışanın ve mağazanın maharetine kaldığını unutmayalım. Kısaca Satış ve Pazarlama Departmanları, Pazarlama ve Satış şeklinde değiştirilene kadar çok yol kat etmek lazım!!!

3 Mart 2014 Pazartesi

Hareketsizlik çok ama çok maliyetli...

Çocukların sağlıklı gelişimi açısından fiziksel aktivite gereklidir: Sağlıklı bir çocuk fiziksel etkinliklerden yoksun bırakılır ve yeterli hareket etmesi engellenirse, psikomotor gelişmesi zarara uğrar ve buna bağlı olarak okuldaki başarı oranı düşer. Bu konuda bilinen örneklerden birisi, Fransa’da yapılan bir çalışmayla ilgilidir. Paris yakınlarındaki Vanve kentinde yapılan ve bu bölgenin adıyla anılan bir araştırmada ilköğretim sınıfı öğrencileri iki gruba ayrılmış ve bir grup öğrencinin kuramsal ders saatleri azaltılırken diğerlerinin ders sayısı aynen korunmuştur. Ders saatleri azaltılan grupta, beden eğitimi ve spor saatleri arttırılmış, öğrenciler çeşitli dallara ayrılarak spor yaptırılmıştır. Yılsonunda yapılan değerlendirmede, eski programa göre eğitim yapan grupta başarı oranı %60 iken, spor saatleri arttırılan gruptaki başarı oranının %89’a yükseldiği görülmüştür. Kuşkusuz, sporun faydasını yalnızca dersteki başarıyı arttırmaktan ibaret saymak yeterli değildir. Yakın bir gelecekte toplumda sorumluluk yüklenecek kişilerin yetiştirilmesinde, iyi alışkanlıklar edinmelerinde, birlikte yaşama duygusunun gelişmesinde, erken yaşlardan itibaren spor yapılması büyük önem taşır. İlköğretim çağındaki çocukların haftada 30-35 saat TV seyrettikleri hesaplanmaktadır. Çocuğun doğasına aykırı olan bu durum fiziksel ve ruhsal gelişmeyi olumsuz yönde etkiler ve erişkin yaşlarda sedanter bir yaşam biçiminin seçilmesine neden olur.

Fiziksel egzersiz ve okul başarısı pozitif yönlü ilişkiye sahiptir: Araştırmalar çerçevesinde, 6-18 yaş arası binlerce öğrencinin egzersiz alışkanlıkları ve okul başarıları incelenmiş, egzersizin beyne kan ve oksijen akışını artırarak konsantrasyonu güçlendirdiğini ortaya konmuştur. Buna göre, düzenli olarak yapılan fiziksel aktiviteler, stresi azaltırken, öğrencilerin dersleri konusunda daha disiplinli davranmasına da katkıda bulunmaktadır. Araştırmaları değerlendiren Hollandalı uzmanlar da çocukların günde en az bir saatlerini fiziksel aktivite ile geçirmelerinin yararı konusunda hem fikir.

Hareketsizlik, maliyetli hastalıklara neden olmaktadır: Erişkinlerde yapılan birçok epidemiyolojik çalışmada özellikle koroner  hastalıklarla ilgili risk faktörlerinin çocukluk dönemine kadar uzandığı belirtilmiştir. Kuzey İrlanda’da 12-15 yaş grubunda rastgele seçilerek yapılan çalışmada; % 15-23 ünde kaydedilmemiş artmış kan basıncı, %12-25 ‘inde arzu edilmeyen bir lipit profili ve %18-34’ünde aşırı yağ bulunmuştur. Başka bir çalışmada ise 12 yaş üzerindeki çocukların % 69 oranında en az bir tane koroner arter hastalığı ile ilgili modifiye edilebilir risk faktörüne sahip olduklarını işaret etmektedir. Ayrıca, çocukluk ve adolesan grubunun yaklaşık %13’ünde istenmeyen kan yağ ve lipoprotein profiline sahip olarak aşırı kilolu olarak sınıflandırıldıklarını rapor etmiştir. Yapılan bir araştırmaya göre, egzersiz eksikliği dünya çapında sigara kadar fazla ölüme sebep olmaktadır. Haftalık tıp dergisi The Lancet'in yayınladığı raporda, yetişkinlerin yaklaşık üçte birinin yeterince fiziksel etkinlik gerçekleştirmediği ve bunun senede 5,3 milyon ölüme sebep olduğu tahminine yer verildi. Bu oran, yaklaşık her 10 kişiden birinin ölümüne yol açan kalp krizi ve diyabet ile göğüs ve kolon kanserinin ölümcüllük oranına denk. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte artan hareketsizlik kronik birçok rahatsızlığın oluşumuna yol açan sessiz bir epidemi olarak kabul edilmektedir. Avustralya da araştırma sonuçlarına göre hareketsizlik, 60 yaş altında 670 bin kişinin erken ölümüne sebep oluyor. Ayrıca göğüs ve kolon kanseri vakalarının yüzde 20-25'i, diyabetin yüzde 27'si ve iskemik kalp hastalığının yüzde 30'unun da fiziksel hareketsizlikten kaynaklandığı bildiriliyor.

Fiziksel aktivite kamu sağlığı öncelikleri arasına yerleştirilmelidir: İnsan yapısı açık bir şekilde fiziksel aktivite için tasarlanmıştır. Geçen 20 yılda, geniş topluluklar üzerinde yapılan ve diğer deneysel çalışmalarda bulunduğu gibi hareketsizliğin hastalık ve erken ölüme neden olduğu kanıtlanmıştır. Özellikle orta yaş ve sonrası kabul edilebilir düzeyde fiziksel aktivite yapan bireylerde erken ölümlerin ve ciddi hastalıkların önlemesinde aktivitenin iki kat daha etkili olduğu gösterilmiştir. Kalp hastalıklarının önlenmesi için, dördüncü temel risk faktörü olarak, kabul edilen hareketsizliğin ortadan kaldırılmasının yüksek tansiyon, yağ metabolizması bozukluklarının ve sigara içmenin engellenmesiyle eşit yarar sağladığı bilinmektedir. Hastalık ve ölümler sadece kişileri ve ailelerini etkilememekte, aynı zamanda iş kaybı ve sağlık kaygıları nedeniyle yüksek ekonomik maliyetlere neden olmaktadır. Hareketsizlik nedeniyle ABD’de kalp hastalıkları riskinin %18 arttığı, bunun da yaklaşık 24 milyar dolar, kolon kanseri riskinin %22 arttığı bunun da yaklaşık 2 milyar dolar maliyete neden olduğu değerlendirmesi yapılmaktadır. Aktif insanlar için, ortalama sağlık maliyeti hareketsiz bireylere kıyasla %30 daha düşük olduğu hesaplanmaktadır. İngiltere’de nüfusun yaklaşık olarak %20’sinde görülen ve en azından kısmen hareketsizliğin bir sonucu olan obezitenin 500 milyon dolar maliyeti olduğu düşünülmektedir.  Kolombiya'nın başkenti Bogota'nın sokakları pazartesiden cumartesi gecesine kadar arabalarla dolu. Ancak 7 milyon kişinin yaşadığı kentte pazar günü motorlu araç göremezsiniz. Kent yönetiminin "Ciclovia" (Bisiklet Yolu) uygulaması sayesinde sokaklar yayalara ve bisiklete binenlere kalıyor. Mazisi 1970'lere kadar giden düzenleme, pazar ve tatil günlerinde toplam uzunluğu 100 kilometreyi bulan yolları kapsıyor.

Obezite, ülke ekonomilerini doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Obezite ile ilgili sağlık harcamaları gelişmiş ülkelerde tüm sağlık harcamalarının %2-7'sini oluşturmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'nde obezitenin doğrudan maliyetinin hastalığın tanı ve tedavisi ile ilgili olan harcamaların, sağlık harcamalarının %7'sini (yaklaşık 70 milyar dolar), Fransa ve Avustralya'da sağlık harcamalarının%2'sini ve Hollanda'da ise %4'ünü oluşturduğu bildirilmektedir. Dolaylı harcamaların (erken ölüm ve hastalık nedeniyle çalışamayan insanlara verilen ücretleri yansıtan verim kaybını da içeren harcamalar)ise ABD'de 48 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir.Obezitenin en önemli nedenlerinden olan yetersiz beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği, ABD'de tütün kullanımına bağlı meydana gelen sağlık sorunlarından sonra önlenebilir ölümlerin ikinci en sık nedenidir. Uzun, sağlıklı ve mutlu bir yaşam beklentisi içindeki 21. yüzyıl insanı için, obezitenin önlenmesinde koruyucu sağlık hizmetleri yaklaşımı çok büyük bir önem taşımaktadır. Koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında sağlık otoriteleri toplumun her kesimine ulaşmalı, etkin ve yaygın eğitim çalışmalarının hızla yaşama geçirilmesi konusunda bilinçli ve istekli bir çaba içinde olmalıdır.

Ülkemizde 2002-2004 yılları arasında yürütülen Türkiye Hastalık Yükü Çalışmasında (58)fiziksel hareket alışkanlığının yeterli olması durumunda iskemik kalp hastalığına bağlı 31.519, iskemik inmeye bağlı10.269 ölümün önlenebileceği bildirilmiştir. Önlenebilen hastalık yüküne bakıldığında ise fiziksel hareketliliğin yeterli olması halinde iskemik kalp hastalığına bağlı 300.850 DALY (Sakatlığa bağlı kaybedilen yaşam yılı) önlenebilirken, iskemik inmeye bağlı101.578 DALY, şeker hastalığına bağlı 37.456 DALY toplamda ise 464.627 DALY önlenebilmekte, buda tüm hastalık yükünün % 4.3'üne denk gelmektedir. 7 coğrafik bölgeden se-çilen 7 ilde 30 yaş üstü 15.468 bireyde yapılan  "Sağlıklı Beslenelim, Kalbimizi Koruyalım (SBKK)" çalışmasında (59)bireylerin fiziksel aktivite alışkanlığı da sorgulanmış ve bireylerin sadece %3.5'i düzenli (haftada en az 3 gün, 30 dakika orta şiddette) fiziksel aktivite yaptıklarını beyan etmişlerdir. Ayrıca, Ulusal Hanehalkı Araştırmasına(54)göre (beş bölge 18 yaş üstü 11.481 bireyde) ise ülkemizde bireylerin%20.32'sinin hareketsiz yaşadığı, %15.99'ununyetersiz düzeyde fiziksel aktivite yaptııı saptanmıştır. Çocuklar ve gençlerde de fiziksel aktivite düzeyinin azaldığı, TV veya bilgisayar başında giderek daha fazla zaman geçirildiği bilinmektedir.Çocuklarda ve gençlerde fiziksel aktivite düzeyinin değerlendirildiği ulusal bir çalışma bulunmamakla beraber ülkemizde yapılan çeşitli araştırmalardan bazı örnekler aşağıda verilmiştir.
HBSC araştırmasına ülkemiz de dahil olmuş ve 2001-2002 yıllarında yapılan çalışmada 11, 13 ve 15yaş grubunun fiziksel aktivite düzeyi sorgulandığında, 11 yaşında kızların %21'inin erkeklerin %29'unun,13 yaşındaki kızların %17, erkeklerin %22’sinin ve 15yaşında ise kızların %12, erkeklerin ise %16'sının her gün en az bir saat orta ve ağır düzeyde fiziksel aktivite yaptıkları belirlenmiştir. Aynı araştırmada hafta içinde en az 2 saat televizyon izleyenlerin oranı 11 yaş grubu kızlarda %59, erkeklerde %63, 13 yaş grubu kızlarda %62, erkeklerde %63 ve 15 yaş grubu kızlarda %68, erkeklerde %70 olarak belirlenmiştir.
Okullardaki beden eğitimi ders saatleri yetersizdir: Birçok gelişmiş ülke, okullarda hükümet politikası olarak beden eğitimi saatlerini azaltmışlardır. İngiltere’de haftada 2 saat minimum olarak önerilmesine rağmen 1987’den beri birçok okulda bununda altında eğitim verildiği 1995’de yapılan bir çalışma ile gösterilmiştir. İsveç’de geçen 10 yıl içinde böyle bir uygulama yapmıştır. Çocukların boş zamanlarında spora yönelik seçimleri az olmaktadır. 15 yaş grubu erkek çocukların spor kulüplerine yönlenmelerinde 1968-84 yılları arasında bir artış olduğu; erkeklerde %50 den %70’e, kızlarda ise %17’den %50’ye varan bir oran tespit eden çalışmalar bulunmaktadır. Çocukların 13-14 yaş arasında fiziksel aktivitelerinin en yüksek seviyede olduğunu daha sonra ise azaldığı, erkek çocukların kızlardan daha aktif  ve zorlu aktiviteleri seçtikleri görülmüştür. Finlandiya’da yapılan bir çalışma ile fiziksel aktivitenin 12 yaşında en yüksek düzeye ulaştığını daha sonra azaldığı belirtilmiştir. Ayrıca araştırmacılar, gençlik boyunca yapılan fiziksel aktivitenin önemli olduğunu fakat 9 yıl sonra  kişinin aktivite düzeyini belirleyen zayıf bir belirleyici olduğunu en iyi belirleyicinin ise okuldaki beden eğitimi  derslerine ve organize sporlara katılım derecesinin olduğunu rapor etmişlerdir. Okullardaki beden eğitimi programları ülkeden ülkeye  değişiklik göstermektedir. Fakat okuldan sonra spora katılımın düşmesi evrensel bir sorun olarak tüm ülkeler için geçerlidir.

Doğa Yoksunluğu...

Çevre bozulmasının kentlerde yaşamı tehdit edecek düzeye ulaştığı bu dönemde, çevreye karşı duyarlı ve bilinçli insan kaynaklarının yetiştirilmesini sağlayacak çevre eğitimi uygulamaları kritik bir önem kazanmış durumdadır (Özdemir, 2010). Gerek kentsel yaşamın getirmiş olduğu sınırlamalar (yeşil alanların azlığı, trafik vb), gerekse eğitim-öğretim programlarından kaynaklanan sorunlar (kapalı mekana dayalı eğitim, okul sonrası dershane, bilgisayar karşısından geçirilen zaman, doğa bilincine yönelik eğitimin 4. sınıfta başlaması vb) kentte yaşayan çocukları doğadan koparmaya devam etmektedir. Kentli çocukların özlemi doğayadır ve çocukların doğaya ihtiyacı vardır. Pınar Kido Resim yarışmasına sunulan 887.660 adet resimi inceleyerek çocukların özlemini, içinde yaşadığı dünyayı ve beklentilerini araştırdığı çalışmasında Tatlıdil (2010), özellikle büyük yerleşim birimlerinden gelen 11 yaş üstü öğrencilerin doğa ve insan etkileşimini resmetme eğiliminde olduklarını saptamıştır (Hurriyet, 05.07.20010 http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=15224349). Tüm çocukların, ama özellikle kentte yaşayan çocukların, “Açık havada özgürce oynamaya, koşmaya, görmeye, dokunmaya, koklamaya, keşfetmeye ihtiyaçları var. Zihinsel, duygusal ve bedensel gelişimleri için doğaya ihtiyaçları var. Öğrenmek için doğaya ihtiyaçları var. Doğada, dışarıda, açık havada içinde bulundukları ortam ve koşullara göre ne yapmaları gerektiğine kendi başlarına karar verebilmeleri için, diğer bir deyişle kendilerini her şartta koruyabilmek için doğaya ihtiyaçları var. Sağlıklı olabilmek için doğaya ihtiyaçları var. Hayata hazırlanabilmek için doğaya ihtiyaçları var” (Kansu, N. 2008, Eylül Çoluk Çocuk Dergisi).

Louv’un (2008) “doğa yoksunluğu” (nature-deficit-disorder) adını taktığı sendromun, kentleşmekten ve iş yaşamından kaynaklanan “doğasızlaşmanın”, kentlerde yaşayan çocuklara bedeli çok ağır olmaktadır. Yapılan çalışmalar doğanın çocuklardan neden koparılmaması gerektiğini ortaya koymaktadır: Doğa çocukların fiziksel sağlığını geliştirmekte (Grahn vd., 1997), doğadaki etkinlikler çocukların yaratıcılığını geliştirmekte (Chawla, 2002); doğayla temas, dikkat eksikliği-hiperaktivite sendromunu da içeren birçok rahatsızlığa karşı sağaltıcı etki göstermekte (Kaplan ve Kaplan, 1989, Grahn vd., 1997, Wells 2000, Taylor vd. 2001); doğadaki serbest etkinlikler çocukları stresten uzaklaştırmakta, sarsıcı deneyimler yaşamış çocuklar için psikolojik koruma sağlamakta (Wells, 2000); doğa çocukların özgüvenini artırmakta, okuldaki başarılarını ve çevreleriyle uyumlarını desteklemektedir (AIR, 2005, Louv 2008). Norveç’te ve İsveç’te yapılan çalışmalar, doğal alanlarda oynayan okul öncesi çocukların, düz zeminli çocuk bahçelerinde oynayanlara göre denge ve çeviklik testlerinde daha başarılı olduklarını ortaya koyuyor (Louv, 2008). American Institutes for Research’ün 2005’te yaptığı bir araştırma, doğa eğitimi programlarına katılan ilkokul öğrencilerinin fen kavramlarını algılamalarının, şiddetsiz iletişim becerilerinin, problem çözme yeteneklerinin, öğrenme isteklerinin önemli oranda arttığını ortaya koymaktadır. Hotchkiss İlkokulu’nda başlatılan deneyime-dayalı çevre eğitimi programı sonucunda, disiplin olaylarının iki yılda yüzde 90 oranında azaldığı görülmüştür (Louv 2008). Doğa koruma konusunda öncü görevler üstlenen kişilerin çocukluk yıllarında doğayla yakın temas içinde olduğu ortaya çıkmıştır (Wells ve Lekies, 2006). Benzer bir şekilde, Whitaker (? ) düzenli olarak açık havada oynama şansı verilen çocukların sadece fiziksel açıdan gelişmediklerini, aynı zamanda hayal güçleri daha kuvvetli, daha yaratıcı ve işbirliğine daha yatkın, stressiz ve dikkat süreleri daha uzun çocuklar olduklarını ifade ediyor. Ülkemizde İlköğretim 5. sınıf öğrencileriyle yapılan uygulamalı çevre eğitimi sonucunda, öğrencilerin çevreleri hakkındaki bilgilerinin arttığı, çevre dostu davranışları kazandıkları ve geleceğine yönelik olumsuz algılarının karamsarlıktan iyimserliğe doğru değiştiği yönünde bulgulara ulaşılmıştır (Özdemir, 2010).

İlköğretimde öğrenci olmak, ödev hazırlamak ve işte mükemmel sonuç...

Ödev üzerine biraz okuma yapmıştım, bir zamanlar.

Ödev yapmak bir becerinin kazanılması, pekiştirilmesi ya da konuyla ilgili öğrenmenin gerçekleşmesi için önemli bir araçtır. Bu aracın öğrencinin okul başarısına etkisi sıklıkla incelenmiş olmakla birlikte, günlük ödev miktarı/süresi ve öğrencinin akademik başarısı arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmaların sonuçları çelişkilidir. Bazı araştırma sonuçlarına göre ödev-başarı arasında ilişki yokken, diğerlerine göre olumlu ya da olumsuz ilişki bulunmaktadır. “Ödevler Üzerine Savaş” adlı kitabında Cooper (2001) ödev yapmanın ödev yapmamaya nazaran başarı üzerinde etkili olduğunu, 4-6. sınıflarda bu etkinin akademik ortalamaya 6 puan, 7-9.sınıflarda ortalama 12 puan ve 10-12 sınıflarda ortalama 24 puan etki edebileceğini belirtmektedir. Ancak, ödev yapmanın akademik başarıya olan etkisi gereğinden fazla zaman harcanması durumunda azalmaktadır (Cooper, Robinson, & Patall, 2006). Ödev yapan ve yapmayanların karşılaştırıldığı bir araştırmaya göre ödev yapmayan öğrenciler öğrenim hayatlarını 1.2 yıl uzatmakta, ayrıca ödev yapanlara kıyasla %19 daha az gelir elde etmektedirler. Buna karşın, ödeve haftada 15 saat veya daha fazla zaman ayıran öğrenciler öğrenme hayatını 1.5 yıl kısaltabilmekte ve ortalamadan %16 daha fazla gelir elde edebilmektedir (Rosenbaum, 2004).

Ödevin olumlu etkisinin üst sınıflarda alt sınıflara göre daha yüksek olduğu diğer önemli bir bulgudur.  Cooper ve diğerlerine (2006) göre; ödevin, ilköğretim öğrencilerinin akademik performansını arttırdığına ilişkin hiçbir bulgu bulunmamakta, ortaokul düzeyinde ise düşük oranda bir ilişkiden söz edilebilmekteyken, liselerde kısmen yararlı olduğunu fakat belli bir miktarın üzerindeki ödevin öğrenci için zararı dahi olabilmektedir. Hallam (2004) da belli bir miktarda ödevin, performansı arttırdığı fakat daha fazla verilmesi durumunda herhangi bir fark oluşturmadığını belirtmektedir. Baker ve LeTendre (2005) ödevin daha az verildiği eğitim sistemlerinde (örneğin Japonya ve Çek Cumhuriyeti) öğrencilerin, ödevin çok verildiği sistemlere oranla, akademik yönden daha başarılı olduklarına işaret etmektedirler (Turanlı, 2007). Örneğin, Bainess’e göre (2007) Koreli öğrenciler daha az ödev yaparak Amerikalı öğrencilere kıyasla Matematiği daha yi öğrenmektedirler.

Ödevlerin aile hayatına yönelik olumsuz etkileri ilgili literatürde sıkça vurgulanan bulgular arasında yer almaktadır. Harniss ve diğerlerine (2001) göre, anne-baba ve çocuk arasında eğitimle ilişkili en fazla gündem ve tartışmaya yol açan konulardan biridir. İletişimsel sorunların yanında, ödev yönetimi (ödevlerin belirlenmesi, verilmesi, gözden geçirilip öğrenciye dönüt verilmesi) de, öğretmenler için ciddi bir sıkıntı kaynağıdır (Turanlı, 2007).  Kralovec ve Buell (2001) yaptıkları çalışmada aile etkinlikleri için ayrılan zamanın azaldığını, ödevlerin öğrenmeyi arttırmadığı aksine öğrenmeyi olumsuz etkilediğini savunmaktadır. “Ödev Efsanesi” adlı kitabında Kohn (2006) ödev yapmanın iddia edildiğinin aksine ödev yapan kişiyi daha iyi düşünen ya da daha sorumlu bir insana dönüştürdüğü konusunda yeterli bulgu bulunmadığını belirtmektedir. Kralovec ve Bruell’e (2000) göre, ödev yapmanın, sorumluluk duygusunu, öz-disiplini veya motivasyonu geliştirdiği savını doğrulayan araştırma bulunmamaktadır. Kohn (2006), ödevin öğrencilere çalışma alışkanlığı kazanmada yardımcı olduğuna işaret eden bir araştırmanın da bulunmadığını dile getirmektedir. Öğrencilerin günlük takvimlerinin zaten yeterince dolu olduğunu belirten Simplicio’ya (2005) göre ödevler hızlı ve niteliksiz bir şekilde yapılmak zorunda kalmaktadır. Ödev için ayrılan zamanda değer olarak daha fazla katkı yapabilecek diğer etkinliklerden fedakârlık yapılmaktadır. Ayrıca, aynı ödevin tüm sınıfa veriliyor olması da eleştiri alan bir uygulamadır. Konuyu yeterince iyi anlamış bir öğrencinin ödev aracılığıyla o konu üzerinde uygulama yapmaya zorlanması başarıyı ancak çok düşük düzeyde etkileyebilecektir. Ayrıca, öğrenci konuyu yeterince anlamamışsa o zamanda ödevde yer alan konuyu yapamamaktan dolayı yaşamış olduğu başarısızlık/yetersizlik duygusu olumsuz sonuçlara neden olacaktır. Baumgartner ve diğerlerine (1993) göre, çok fazla ödev, öğrencinin dinlenmeye ve sosyalleşmeye ayırabileceği zamanı sınırlandırır ve yardım etmeye çalışan anne-babaların kullanacağı yanlış yaklaşımlar öğrenciye zarar verebilir. Ayrıca, Kralovac ve Buell (2001), ödevleriyle nasıl basa çıkacaklarını bilmediklerinden birçok örgencinin öğrenimlerini yarıda kestiğini dile getirmektedir. Kralovac ve Buell, okulun çocuklara yüklemiş olduğu ek çalışmalardan dolayı, çocuklarının geleceğiyle ilgili birçok anne babanın planlarında değişiklik yapmak zorunda kaldığını ileri sürmektedir (Turanlı, 2007).

“Ödev için ayrılması gereken süre ne olmalıdır” hakkında zıt görüşler bulunmaktadır. Bazılarına göre ilköğretim öğrencilerine günlük en az bir saat, ortaöğretim ve daha üst sınıftaki öğrenciler için ise en azından iki saat ödev verilmelidir (Strother, 1984). Van Voorhis’a göre (2004), ana sınıfı ikinci sınıfta okuyan öğrenciler ödeve günde 20-30 dakika ayırırken, üçüncü sınıfla altıncı sınıf arasındakilerin 30-60 dakika ayırmaları gerekir. Fakat Van Voorhis’e göre, çoğu öğrenci bu süreyi bile ayırmamaktadır. İdeal ödev miktarına ilişkin bir başka öneriye göre (Cooper, 2001) ise, birinci sınıfta on dakika ve sonraki her yıl için de on dakika eklenmesi gerekmektedir; fakat bu sürenin, toplam süre olduğu ve her ders için ayrı ayrı olmadığı akılda bulundurulmalıdır. Diğer yandan bu önerinin doğruluğu veya beklenilen yararı temin edip etmeyeceği test edilmiş değildir (Turanlı, 2007).

Amerika Birleşik Devletleri: 10-20 dakika 1. sınıf ve her sınıf yükselişinde 10’ar dakika artırılması (NEA & PTA tavsiyesi) (Years 1 and 2: up to 12 minutes per day;  Years 3 and 4: up to 18 minutes per day, Years 5 and 6: up to 30 minutes per day• Years 7 and 8: between 45 and 90 minutes per day,  Year 9: between 60 and 120 minutes per day, Years 10 and 11: up to 120 minutes per day, Years 12 and 13).

İngiltere: 5 yaş çocuk haftada 1 saat, 8-9 yaş için haftada 1.5 saat, 10-11 yaş için günde 30 dakika (Years 5 and 6: 30 minutes per day, Years 7 and 8: 45–90 minutes per day, Year 9 and 10: 2 hrs per day, Years 10 and 11: 1–2 hrs per day, Years 12 and 13: dependent on individual programs and outlined in school policy).

Avustralya: 4 yaş: 30 dakikayı aşmayacak, hafta sonları ve tatillerde verilmeyecek
5-9 yaş: 35-40 dakika 5 yaş 45-90 dakika 9 yaş 10-12 yaş: 1-3 saat, 6 saat hafta sonu

TIMSS 1995 ve 2003 raporlarında yer alan veriler dikkate alınarak ödev yapmanın ve sınıf içinde yapılan yönlendirmenin/bilgilendirmenin matematik dersindeki akademik başarıyla ilişkisi incelenmiş, Baker ve Le Tendre’ nin çalışmalarına benzer sonuçlar bulunmuştur. 1995 de sınıf içi bilgilendirmenin matematik başarısı ile ilişkisi nötrken 2003 yılında bu ilişki negatif yönlüdür (-0.20). Evde ödev yapmak ve matematik dersi başarısı arasındaki ilişkiye bakıldığında ise bunun 1995 ve 2003 de negatif yönlü olduğu görülmektedir (-0.22 ve -0. 28). Buna göre öğrencinin matematikte ne kadar öğrendiği ile matematik öğrenmek için alınan yönlendirmeler ya da ev ödevi yapmak arasında önemli bir ilişkinin varlığından bahsetmek mümkün görünmemektedir. Bu analizde yapılan diğer bir incelemede ödev süresinin artırılmasıyla test sonuçlarında bir artışın olup olmadığına bakılmıştır. Bilgilendirmede yapılan süre artışının matematik dersi performansıyla ilişkisi bulunmakta (yani bilgilendirme süresi arttıkça öğrencinin matematik dersi başarısı artabilir), ancak ödevin matematik dersi başarısı ile ilişkisi süresi artmasına rağmen negatif yönlüdür (yani ev ödevi süresi artmasına rağmen matematik dersi başarısı artmamakta hatta azalmaktadır) (Brookings, 2007).


Ödev miktarı ve başarı ilişkisinin dışında ödevin diğer önemli unsurlarla olan ilişkisi de incelenmiştir. Ödev ve kişinin kendini fiziksel olarak iyi hissetmeme, akıl sağlığı ya da akademik kaygı arasında ilişkiler bulunmuştur (Golloway ve Pope, 2007). Ödev için geçen süre uyku kalitesini etkilemektedir. 5-12 yaş arasındaki çocukların gecelik ihtiyaç duydukları uyku süresi 10-11 saat arasındadır.  “Amerika Uyku” araştırmasına göre (2008) çocukların %22 inin sınıflarda uyuya kalmakta, %28i ödev yaparken uykuya dalmakta, %80 i ise tavsiye edilen uyku saatinden daha az uyumaktadır. Michigan Üniversitesine yapılan bir çalışmaya göre 3-12 yaş aralığındaki çocukların daha az davranış problemi ve daha fazla akademik başarıyı elde etmelerinde ailece yenen akşam yemeğinin etkisi en yüksektir. Birlikte yemek yiyebilmek başarıda ve olumlu davranışlarda daha etkili iken; ödev için harcanan süre birlikte yemek yeme süresini azaltmaktadır (Bennet & Kalish, 2006). Ödev oturmayı gerektirmektedir ve bu günümüzde daha az hareketli olan çocukların hareketsizliğini artırmaktadır. 1981 yılında itibaren yapılan bir incelemeye göre 6-8 yaş aralığında spor yapan çocukların sayısı %58 azalmış, 9-11 yaş aralığında % 19, 12-14 aralığında %43 lük düşüş olmuştur (U. Of Michigan, 2004). Amerika Birleşik Devletlerinde, 2000 yılından sonra 2-19 yaş arası çocukların yaklaşık %17lik bir kısmının aşırı kilolu olduğu  (Journal of the American Medical Association, June 2004], özelikle 2000 yıllardan sonra doğan her 3 çocuktan birinin diyabet hastası olacağı tahmin edilmektedir (Journal of the American Medical Association, October 2003).


Kaynaklar:
Bennett, Sara and Nancy Kalish. The Case Against Homework: How Homework Is Hurting Our Children and What We Can Do About It. Crown Publishers” New York: 2006, 60
Cooper, H. (2001b). The battle over homework (Second ed.). Thousand Oaks, CA: Corwin Press, Inc.
Cooper, H., Robinson, J. C., & Patall, E. A. (2006). Does homework improve academic achievement? A synthesis of research, 1987-2003. Review of Educational Research, 76(1), 1-62.
Kohn, A. (2006). The homework myth: Why our kids get too much of a bad thing. Cambridge, MA: Da Capo Press.
Kralovec, E., & Buell, J. (2001). End homework now. Educational Leadership, 58(7), 39-42.
Loveless, T. (2007). Does more time mean more learning? In The Brown Center Report on American Education, Vol II, 2, 20-28. Washington, DC: Brookings
Simplicio, J. (2005). Homework in the 21st century: The antiquated and ineffectual implementation of a time honored educational strategy. Education, 126(1), 138-142.
Trautwein (2007) showed in analyses of German PISA and TIMSS data a strong negative relation between homewor

2 Mart 2014 Pazar

Hayat tarzı

Hayat, tarzlardan ibaret. Tarzlar değişken, aynı kişide de olsa. Bazen muhafazakar bir tarz bazen ileri modern. Bu dönüşümün bir nedeni olmalı? İten-çeken arasında gidip gelmeler. Kendini anlamayan bir insanın başkasını ne kadar anladığı nedense tartışılmaz bile! Fayda odaklı olmanında bir derecesi olmalı. Bunun bir sakıncası sanırım şeytanın ortağı olmakla suçlanabilecek suskunluk. Görür ama müdahale etmez, duyar ama işitmez. Haklının yanında olmak haksızın yanında olmaktan daha az faydalı mı, nedir bilinmez? Kocaman, kocaman arsız gülüşüyle merhaba der, dostluk kurmaya çalışır. Unutur mu insan? Zor. Hadi tarzına bir söz yok, karışan da. Ama. Rahat batar bir kere, rahatsız eder durur. Kendi tarzına alışamaz. Değişmelidir. Stres bahane...Eskiye özenir, özler, burnunda tüter. Ama kendi de eskidir aynı tadı vermez daha. Dostluklarınıza sahip çıkın. Kumdan kaleler değil onlar.