Öne Çıkan Yayın

Çocuklarıma öğütler...

Karşısındakinde gördüğün suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu kendi tabiatından atman gerek. Sendeki çirkin huy, sana onda göründü. ...

23 Şubat 2014 Pazar

Bakmak görmek mi?

BAKMAK GÖRMEK Mİ?

Gökyüzünü görmüyürum, yokluyorum somutları,
Yağmurlarla ıslanırım, bilmiyorum bulutları,
Dünyam renkten yoksun benim, tarif edemem akları,
İnsanlık ölmesin diye, besliyorum umutları,

Buda benim sınavımdır, ben bir görme engelliyim,
Her bakan görür mü bilmem, ben kalbimle görmekteyim.

Benim de olsun isterdim, görebilen bir çift gözüm,
Bakar kör olanlar için, vardır elbet bir çift sözüm,
Hakkı görmek için bilin, benim yoktur bir pürüzüm,
Sizin gibi görmesem de, hakkikate erdi özüm.

Buda benim sınavımdır, ben bir görme engelliyim,
Her bakan görür mü bilmem, ben kalbimle görmekteyim,

Şükretmekteyim halime, isyanı düşünmem bile,
İsyanı ayyuka çıktı, görenler düştüler dile,
Gözümüzle görmesek de, yoklama çekeriz güle,
Size çile görünse de, bizim için değil çile,

Buda benim sınavımdır, ben bir görme engelliyim,
Her bakan görür mü bilmem, ben kalbimle görmekteyim,...

Şair: Sinan Karakaş

Medeniyet canlı mı? - Bir Doğu da bir Batı da? Bekleyerek geri gelecek mi?

Ahmed Bin Musa : ( 10. yüzyıl ) Sistem mühendisliğinin Öncüsü. Astronom ve Mekanikçi.

Ali Bin Abbas : ( ? - 994 ) 1000 sene önce ilk kanser ameliyatını yapan bilim adamı. Kılcal damar sitemini ilk defa ortaya atan bilim adamıdır. Eski çağın en büyük hekimlerinden olan hipokratesin (Hipokrat) Doğum olayı görüşünü kökünden yıktı.

Ali Bin İsa : ( 11. yüzyıl ) İlk defa göz hastalıkları hakkında eser veren Müslüman bilim adamı.

Ali Bin Rıdvan : ( ? - 1067 ) Batıya tedavi metotlarını öğreten İslam alimi.

Ali Kuşçu : ( ? - 1474 ) Ünlü Bir Türk astronomi ve matematik bilginidir.

Ammar : ( 11 yüzyıl ) İlk katarak ameliyatını kendine has biçimde yapan Müslüman bilim adamı.

Battani : ( 858 - 929 ) Dünyanın en meşhur 20 astronomumdan biri trigonometrinin mucidi, sinüs ve kosinüs tabirlerini kullanan ilk bilgin.

Beyruni : ( 973 - 1051 ) Dünyanın döndüğünü ilk bulan bilim adamı ümit burnu, Amerika ve Japonya'nın varlığından bahseden ilk bilim adamı. Beyruni Amerika kıtasının varlığını Kristof Colomb’un Keşfinden 500 sene önce bildirmiştir. Matematik, Jeoloji, Coğrafya, Tıp, Felsefe, Fizik, Astronomi gibi dallarda eserler yazmıştır. Çağın En Büyük Alimidir.

Cabir Bin Eflah : ( 12. yüzyıl ) Ortaçağın büyük matematik ve astronom bilginidir . Çubuklu güneş saatini bulan ilk bilim adamıdır.

Cabir Bin Hayyan : ( 721 - 805 ) Atom bombası fikrinin ilk mucidi ve kimyanın babası sayılır. Maddenin en Küçük parçası atomun parçalanabileceğini bundan 1200 sene önce söylemiştir.

Cahiz : ( 776 - 869 ) Zooloji İlminin öncülerindendir. Hayvan gübresinden amonyak elde etmiştir.

Cezeri : ( 1136 - 1206 ) İlk sistem mühendisi ve ilk sibernetikçi ve elektronikçi Bilgisayarın babası; oysa bilgisayarın babası yanlış olarak İngiliz matematikçisi Charles Babbage olarak bilinir..

Ebu Kamil Şuca : ( ? - 951 ) Avrupa'ya matematiği öğreten İslam bilgini.

Ebu’l Vefa : ( 940 - 998 ) Matematik ve Astronomi bilginidir trigonometriye tanjant, kotanjant, sekant ve kosekantı kazandıran matematik bilginidir.

Ebu Maşer : ( 785 - 886 ) Med-cezir olayını (gel-git) ilk keşfeden bilgindir.

Evliya Çelebi : ( 1611 - 1682 ) Büyük Türk seyyahı ve meşhur seyahatnamenin yazarıdır.

Farabi : ( 870 - 950 ) Ses olayını ilk defa fiziki yönden ele alıp açıklayıp izah getiren ilk bilgindir.

Fatih Sultan Mehmet : ( 1432 - 1481 ) İstanbul'u feth eden ve Havan topunu icat eden yivli topları döktüren padişahtır fatihin kendi icadı olan ve adı “şahi” olan topların ağırlığı 17 ton ve bakırdan dökülmüş olup 1.5 ton ağırlığındaki mermileri 1 km ileriye atabiliyordu bu topları 100 öküz ve 700 asker ancak çekebiliyordu.

Hazerfen Ahmed Çelebi : ( 17. yüzyıl ) Havada uçan ilk Türk. Planörcülüğün öncüsü.

Huneyn Bin İshak : ( 809 - 873 ) Göz doktorlarına öncülük yapan bilgin.

İbni Baytar : ( 1190 - 1248 ) Ortaçağın en büyük botanikçisi ve eczacısıdır.

İbni Cessar : ( ? - 1009 ) Cüzzam hastalığının sebeb ve tedavilerini 900 sene önce açıklayan Müslüman doktor.

İbni Fazıl : ( 739 - 805 ) 12 asır önce ilk kağıt fabrikasını kuran vezir.

İbni Firnas : ( ? - 888 ) Wright kardeşlerden önce 1000 sene önce ilk uçağı yapıp uçmayı gerçekleştiren alim.

İbni Haldun : ( 1332 - 1406 ) Tarihi ilim haline getiren sosyolojiyi kuran mütefekkir. Psikolojiyi tarihe uygulamış, ilk defa tarih felsefesi yapan büyük bir islam tarihçisidir. Sosyolog ve şehircilik uzmanı.

İbni Hatip : ( 1313 - 1374 ) Vebanın bulaşıcı hastalık olduğunu ilmi yoldan açıklayan doktor.

İbni Heysem : ( 965 - 1051 ) Optik ilminin kurucusu büyük fizikçi. İslam dünyasının en büyük fizikçisi, batılı bilginlerin öncüsü, göz ve görme sistemlerine açıklık kazandıran alim. Galile teleskopunun arkasındaki isim.

İbni Macit : ( 15. yüzyıl ) Ünlü bir denizci ve coğrafyacı. Vasco da Gama onun bilgilerinden ve rehberliğinden istifade ederek Hindistan'a ulaştı.

İbni Sina : ( 980 - 1037 ) Doktorların sultanı. Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulan dahi doktor. Hastalık yayan küçük organizmalar, civa ile tedavi, pastör’ e ışık tutması, ilaç bilim ustası, dış belirtilere dayanarak teşhis koyma, botanik ve zooloji ile ilgilendi, Fizikle ilgilendi, jeoloji ilminin babası.

İbni Yunus : ( ? - 1009 ) Galile’den önce sarkacı bulan astronom.

İbnünnefis : ( 1210 - 1288 ) Küçük kan dolaşımını bulan ünlü islam alimi.

Kadızade Rumi : ( 1337 - 1430 ) Çağını aşan büyük bir matematikçi ve astronomi bilgini. Osmanlının ve Türklerin ilk astronomudur.

Kambur Vesim : ( ? - 1761 ) Verem mikrobunu Robert Koch’dan 150 sene önce keşfeden ünlü doktor.

Kemaleddin Farisi : ( ? - 1320 ) İbni Heysem ayarında büyük islam matematikçisi, fizikçi ve astronom.

Kindi : ( 803 - 872 ) İbni Heysem’e kadar optikle ilgili eserleri kaynak olan bilgin. Fizik, felsefe ve matematik alanında yaptığı hizmetleri ile tanınmıştır.

Kurşunoğlu Behram : ( 1922 - ? ) Genelleştirilmiş izafiyet teorisini ortaya atan beyin güçlerimizden. Halen Prof. Behram Kurşunoğlu Amerika da florida üniversitesinde teorik fizik merkezinde başkanlık yapmaktadır.

Mes’ûdi : ( ? - 956 ) Kıymeti ancak 18. 19. Yüzyıllarda anlaşılan büyük tarihçi ve coğrafyacı. Mesudi günümüzden 1000 sene önce depremlerin oluş sebebini açıklamıştır. Mesûdinin eserlerinden yel değirmenlerinin de müslümanların icadı olduğu anlaşılmıştır.

Mimar Sinan : ( 1489 - 1588 ) Seviyesine bugün dahi ulaşılamayan dahi mimar. Mimar Sinan tam manası ile bir sanat dahisidir.

Ömer Hayyam : ( ? - 1123 ) Cebirdeki binom formülünü bulan bilgin. Newton veya binom formülünün keşfi Ömer Hayyama aittir.

Piri Reis : ( 1465 - 1554 ) 400 sene önce bu günküne çok yakın dünya haritasını çizen büyük coğrafyacı. Amerika kıtasının varlığını Kristof Kolomb ‘dan önce bilen ünlü denizci.

Razi : ( 864 - 925 ) Keşifleri ile ün salan asırlar boyunca Avrupa’ya ders veren kimyager doktor ünlü klinikçi. Devrinin En büyük bilgini İbni Sina ile aynı ayarda bir bilgin.

Sabit Bin Kurra : ( ? - 901 ) Newton’ dan çok önce diferansiyel hesabını keşfeden bilgin. Dünyanın çapını doğru olarak hesaplayan ilk islam bilgini. Matemetik ve astronomi alimi.

Uluğ Bey : ( 1394 -1449 ) Çağının en büyük astronomu ve trigonometride yeni çığır açan ünlü bir alim ve hükümdar.

Zehravi : ( 936 -1013 ) 1000 sene önce ilk çağdaş ameliyatı yapan böbrek taşlarının nasıl çıkarılacağını ve ilk böbrek ameliyatını gerçekleştiren bilim adamı.

Akşemseddin : ( 1389 - 1459 ) Pasteur önce Mikrobu bulan ilk bilim adamı. İstanbul'un fethinin manevi babasıdır. Fatih sultan Mehmet’ in Hocasıdır.

Hemşehrilerimiz...

Şu zenginliğe bakar mısın?

GALEN / GALENOS: DÖ 131 Bergama doğumlu Stoacı, hekim, filozof, mantık ve doğabilimci.

HERAKLİDES [Pontus’lu]: Şimdiki Ereğli doğumlu. DÖ 388–310 yıları arasında yaşamış, filozof ve astronomdur.

HERAKLİT / HERAKLETOS: [Efes’li]: DÖ 540–475. Darius dönemi İran devletinin sömürgesi olan İyonya’nın felsefe ve evrenbilim ustası.

HERMODOR [Efes’li]: Heraklit’in dostu, felsefe ustası.

HERODOT [Tarsus’lu]: DÖ 150–180 yılları arasında yaşamış, hekim ve felsefe ustası.

HERODOT [Bodrum’lu]: DÖ 490–425. Tarihin babası.

AEDESİUS CAPPADOX: DS ?-355. Yeni Plâtoncu felsefe ustası.

ALCIDAMAS [Efes’li]: DÖ 4. Yüzyıl. Sofist usta ve söylevci.

ANAXİMANDRE [Milet’li]: DÖ 612–545 yılları adasında yaşamış, devingenliği kabul eden özdekçi / maddeci filozof.

ANTIPATER [Tarsus’lu]: DÖ 2.Yüzyıl. Staocu felsefe ustası.

ARCHIDEME [Tarsus’lu]: DÖ 2.Yüzyıl. Staocu ve dialektikçi felsefe ustası.

DİOJEN [İzmir’li]: Yanlış olarak Yunan filozofu Diojen’le karıştırılır. Büyük İskender’in arkadaşıdır. Demokrit Okulu’na bağlı usta.

DİOJEN [Sinop’lu]: DÖ 411–324. Ünlü Kınik’çi usta.

DİOMONE [İzmir’li]: DÖ 4.Yüzyıl. Atomcu usta.

İDOMENA [Lapseki’li]: Epikür Okulu’ndan felsefe ustası

MENEDEMOS [Lapseki’li]: Kinik ustası Filozof.

METRODOROS [Lapsekili]: DÖ 330-? Epikür’ün dostu ve öğrencisi. II. Epikür sanını almıştır.

ÖLALİUS / EULALİUS [Frigyalı]: Yeni Platoncu usta.

ÖNAPÜS / EUNAPUS [Lidya-Sard’lı]: Sofist ve felsefe tarihçisi.

ÖSTATİUS / EUSTATİUS [Kappadokya’lı]: Yeni Platoncu usta.

POLYEN / POYEENUS [Lapseki’li]: Epikür’ün dostu ve öğrencisi usta.

XENOPHANES {Kolofon’lu]: DÖ 570–485 Anadoluda’ki Kolofon kasabasında doğar. Elea Okulu’nun kurucusu sayılır.

XENOKRATES [Üsküdar’lı]: DÖ 396-314. Felsefeyi ilk kez Fizik ahlak ve mantık olarak bölen usta.

ZENON [Tarsus’lu]: DÖ 2.Yüzyıl. Stoacı usta.

EUDOXOS  (M.Ö 400-347)     Knidos/Datça 
Dünyanın ilk astronomi bilginlerinden,matematikçi.Kanapos yıldızını incelediği bilinen ve hala yeri bulunamamış bir gözlemevi de bulunan Eudoxos, mevsimleri ve saatleri gösteren güneş saatini yapmıştır. Datça ilçesindeki Knidos Antik Kenti'nin en önemli kalıntıları arasında yer alan güneş saati, mevsimlere göre saatleri göstermekte olup, çağının çok ötesinde bir tasarıma sahiptir. 

SOSTRATOS   (M.Ö 340-266) Knidos/Datça 
Mimar 
Mısır Kralı Ptolemeus için İskenderiye kentinin plânını yaptı ve dünyanın 7 harikasından olan 
100m.yükseklikteki  İskenderiye Fenerini inşa etti. 
 
İskenderiye Fenerinin temsili resmi 

PRAXİTELES   (M.Ö 403_335) Knidos/Datça 
Heykeltraş 
Yaptığı biri giyinik,biri çıplak iki Afrodit heykeliyle ünlenmiştir.Kos'lular,giyinik olanı,Knidos'lular çıplak olanı almışlardır.Knidos liman üstüne dikilen bu heykelle anılmıştır.İlk çıplak kadın heykelidir.Heykel daha sonra Bizans imparatoru Theodosius tarfından İstanbul'a getirilip Lausos Sarayının önüne konur.Daha sonra 475 yılındaki yangında heykel yok olur,kopyaları mevcuttur. 
  
Afrodit Heykelini resmeden Knidos Sikkesi 


ANAXAGORAS   (M.Ö 500-429) Klozomenai/Urla 
Doğa bilimci 
Ay ve güneş Tanrı değil,maddesel kütledir' dediği için ünlü Perikles tarafından ölüme mahkûm edilmiş,Lampsacos/lapseki'ye kaçmış ve burda kendi okulunu kurmuştur. 

HECATAEUS   (M.Ö550-476)   Milet 
İlk coğrafyacı,'Coğrafyanın babası' diye anılır.O zamanlar bilinen dünyanın haritasını çizmiştir. 
 
Hecataeus'un Haritası 

HİPPODAMUS   (M.Ö 498-408) Milet 
Mimar,şehir planlamacısı 
Milet ve Priene şehirlerinin planlayıcısı,ızgara planının yaratıcısı. 

HERACLİTOS   (M.Ö 555-475)  Efes 
Düşünür 
Milet okulunda yetişen,ve 'Aynı nehre iki defa girilmez,nehir de değişir,insan da 'diyen filozof.Günümüze eserlerinden fragmanlar kalmıştır. 

Bunlardan başka Ayasofya'yı inşa eden mimarlar,Milet'li İsodoros-Aydın'lı Anthemios,Mersin/Viranşehir'de filozof Chysippoz,astronom Arates,Knidos'luhekimler Euryponve Herokidas ilk akla gelenlerdendir.
 

İzmir'li HOMER, ilyada ve Odysseia destanları ile bildiğimiz ünlü yazar, bu destanlarda Truva'dan bahsetmiş ve uzun yıllar bu yerin masalsı ve gerçekte var olmadığına inanılmiş nitekim daha sonra Truva gün ışığına çıkarılmıştır. 

Miletli THALES, ilk felsefeci ve bilim adamı. M.Ö. 585 yılında güneşin tutulacağını ilk doğru tahmin eden kişidir. Thales yaptığı bilimsel araştırmalar ve açıklamalarla o güne kadar inanılan geleneksel düşünce sisteminde köklü degişiklikler sağlamıştır. Örneğin dünyanın hareketli bir su kütlesi üzerinde yüzdüğünü düşünmüş ve bu su kütlesinin ani hareketlerinin depreme neden olduğuna inanmıştır. Böylece o güne kadar, depremlerin deniz tanrısı Poseidon tarafından meydana getirildiğini düşünen geleneksel sisteme karşı çıkmıştır. Thales'in ana sorusu şuydu: var olan şeylerin ortak maddesi nedir? ve herşeyin ortak maddesinin su olduguna inanmıştı. 

Yine Miletli ANAXIMANDER, evrenin boyutlarını kabaca ölçmüş ve evrenin geometrik bir yapısı olduğunu düşünmüştür. Güneş tutulmalarının ve ayın değişik safhalarının açıklamasının bu geometrik yapıdan kaynaklandığına inanmıştır. 

Miletli ANAXIMENES, yine bilim üzerine araştırmaları sürdürmüş, evrenin diyagramını çizmiş, Milet'in 38. kuzey enleminde olduğuna inanmıştır. Thales'ten farkli olarak, depremlerin nedeninin sıcaktan kuruyan toprak kırılmaları olduğunu anlatmıştır. 

Kolophon (İzmir Ahmetbeyli) M.Ö. 570 doğumlu XENOPHANES, yine Miletli ilk filozoflar gibi astronomi ve hayatın kökleri sorularına cevap aradi. Insan bilgisinin kaynağı ve sınırları, klasik Tanrıları eleştiren sorularıyla, batı dünyasının felsefesinin doğuşuna öncü olanlardandır. 

Efes'li HERACLİTUS, M.Ö. 540 da doğdu. Felsefede yeni görüşler ortaya attı, en önemlileri,  "tezatlardır". Var olan herşeyin hem iyi hem de kötü tarafı olduğunu, her varlığın bu kurala uyduğunu düşündü.  Örnegin bir kesik hem iyidir hem kötüdür. (Bir tedavi amacı ile ameliyat icin kesilmişse iyidir, ama bir kaza sonucu olmuşsa kötüdür) Heraclitus, herşeyin tek birşeyden geldiğine, herkesin bir olduğuna inandi. 

Klaros (İzmir Ahmetbeyli) doğumlu NiCANDER M.Ö.197-130, zehirli hayvan ısırıklarının tedavisi ile ilgili iki  kitabin yazaridir. ( Kitaplarin isimleri THERIACA ve ALEXIPHARMACA) Kitaptaki tedaviler bitkiseldir ve zeytin yağı kusmayi saglayıcı özelliği ile sıkça kullanılmaktadır. 

Bodrumlu PYHTEOS, ünlü mimar, dünyanın yedi harikasindan biri olan Halikarnas mozelesinin muhteşem tasarımı ve yapımı ile görevli iki mimardan biriydi (diğeri Satyrus tur) . Priene( Güllübahçe) deki Artemis tapınağının da mimarıydı. 


İstanbul Boğazını deniz üzerinden yürüyerek geçen Atilla Hülagü...

İstanbul Boğazının Boğaziçi Köprüsü yapıldığı zaman ilk defa geçildiğini zannediyorsanız yanılıyorsunuz. İstanbul Boğazı 1963 yılında yürüyerek geçilmiştir. Leonardo Da Vinci’nin deniz üzerinde yürümek için tasarladığı ayakkabılar gibi bir ayakkabı tasarlayıp, boğazı ilk kez yürüyerek geçen kişi Atilla Hülagü’dür.

Yanlış okumadınız İstanbul Boğazı ilk kez denizin üstünden bizzat suya basılarak, dalgalar arasında adım atılarak aşılmıştır. Nasıl mı? Deniz Subayı Atilla Hulagu eşiyle birlikte boğazı karşıdan karşıya geçecek bir ayakkabı yapımına koyulur. Beylerbeyi Astsubay Okulunun önünde küçük bir kayığı andıran deniz ayakkabılarını deneyen Atilla Hulagu, aylar süren hesap ve çizimler sonucunda ayakkabıları yaptığına ikna olur.

Vapurların üstüne Boğaziçi Köprüsünün gölgesinin düşmediği 1963 yılında İstanbullular bir gün su üstünde yürüyen bir adam görürler. O gün kaç insanın kaç martının şaşıp kaldığı bilinmemektedir.

Atilla Hulagu gibi pek çok değerli insanımız topluma, gençlere, çocuklara tanıtılmamaktadır. Oysa böyle insanların tanıtılması gençlerimize örnek olacaktır.




Kaynak : İş Bankası Kültür Yayınları, Sunay Akın, Ay Hırsızı.

15 Şubat 2014 Cumartesi

Başarı...

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com

Modern zamanların insanları arkadaş bulma konusunda atalarından daha fazla imkana sahip. Ancak bu imkanı yeterince değerlendirdikleri söylenemez. Araştırmalara göre yakın arkadaş bulma konusunda kadınlar, erkeklerden daha başarılı...

FACEBOOK’TAKİ ’EN YAKIN ARKADAŞ’ SAYISI 5

İngiltere’de yapılan araştırmada kadınların yakın arkadaş bulma konusunda erkeklere oranla iki kat daha başarılı olduğu ortaya çıktı. İnsanların Facebook’taki "en yakın arkadaşları"nın sayısı ise 5 olarak belirlendi.

İngiltere’de bir içecek firması tarafından gerçekleştirilen araştırmada kadınların hayatları boyunca bir arada olacakları arkadaşlarıyla lise yıllarında tanıştıkları ortaya çıktı.

Ayrıca çalışma sonuçlarına göre kadınlar erkeklere oranla daha çok yakın arkadaş ediniyor.

Kadınların lisede tanıştıkları arkadaşlarıyla ömür boyu dost kaldıklarını gösteren çalışmada erkeklerin yakın arkadaşlarını üniversitede ya da ofiste buldukları ortaya çıktı.

Araştırmaya katılan kişilerin büyük bir çoğunluğu hayatlarında “yakın” olarak tanımladıkları 5 arkadaşlarının olduğunu söylerken 60’lı yaşlarda bu sayının 3’e düştüğünü üzülerek ifade etti.

Araştırmayı yürüten firmanın sözcüsü Steven Simpson İngiliz Daily Mail gazetesine yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Görünüşe bakılırsa kadınlar yakın arkadaş olma konusunda erkeklerden daha yetenekli.

Kişilerin cep telefonlarındaki rehberlerde ya da Facebook listelerinde en az 100 kişi olsa da bunlardan sadece 5 tanesi gerçek arkadaş sayılıyor.”

Kullanmadığın güç, güç değildir, hiç de senin değildir...


Bir arkadaşımın tavsiyesiyle okuduğum şu anlatı yaşama bakışımızı durup, düşündürecek nitelikte. Paylaşmak isterim, özellikle öğrencilerimle.

Bu hikaye Hintli bir ahşap usta ile çırağı arasında geçer. Usta, çırağına meslek kazandırırken hayat hakkında da önemli şeyler öğretir.

Çırak ustalaşınca kendi iş yerini açar. Yakın tanıdığı, oğlunu çırak olarak almasını ister. Çırak işe alınır. Yalnız sürekli yakınmaları ustasını yorar. Tahta getirirken eline kıymık batar sızlanır. Müşteriye gider gelir sıcaktan, müşterinin davranışlarından yakınır.

Bir gün ustası tuz almaya gönderir. Çırak, tuzla gelince bir bardak su getirmesini ister ustası. Tuzu su dolu bardağa boşaltmasını ve içmesini söyler. Tuzlu suyu içen çırak tükürür ve öfkeyle ustasına bakar. 'Nasıldı tadı? ' diye sorar usta. Çırak çok acı olduğunu söyler.

Usta, 'şimdi kalan tuzla birlikte göle gidiyoruz' der. Birlikte göle geldiklerinde, tuzu göle dökmesini söyler. Çırak tuzu göle döker. Usta şimdi 'gölden su' iç der. Çırak gölün suyunu içer.

Suyun tadını soran ustaya çırak 'çok güzel, tatlı' diye yanıt verir.Tuzun tadını hissetmediğini de söyler.

Usta çırağı karşısına oturtup anlatır: ' Hayattaki bütün olumsuzluklar işte bir avuç tuz gibidir. Eğer sen küçük bir bardak su gibiysen tuzun bütün acısını hissettiğin gibi, hayatın olumsuzluklarından öyle etkilenir acısını duyarsın.

Eğer sen kişiliğinle ve gönlünle önümüzdeki göl gibiysen, hayatta karşılaşacağın bütün olumsuzluklardan tuzlu gölün suyunun seni etkilediği gibi etkilenirsin. Bir bardak tuzlu suda tattığın acıyı vermez sana.

Seçim senin: Ya bardak olacaksın ya da göl...

Yani aslolan bakış açımız.  İyi niyet, sabır karşımıza çıkacak güçlüklerin ufalanmasına yol açar.

Güç sende...Hani bir reklam vardı. Kullanmadığın güç güç değildir.

Murphy ve kanunları

Murphy hayatta olsaydı nasıl düşünürdü acaba? Saptadığı kuralları herhalde genişletirdi.  Kuralları bizi şaşırtmaya devam ediyor. Keşke bazılarını çocukken öğretselerdi.  KEŞKE.

İşte Felsefe Kulübünden:
  • Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir. 
  • Bir şeyin birkaç şekilde ters gitme olasılığı varsa, hep en kötü sonuç doğuracak şekilde ters gidecektir. 
  • Bir şeyin ters gidebileceği olasılıkları engelleseniz bile, anında yeni bir olasılık ortaya çıkacaktır. 
  • Bir şeyin olma olasılığı, istenme olasılığı ile ters orantılıdır. 
  • Er ya da geç olası en kötü koşullar zincirlemesi vuku bulacaktır. 
  • Ne zaman bir şeyden vazgeçseniz, vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir. 
  • Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi. 
  • Ne kadar beklersen bekle istenmediği zaman gelecektir
  • İyi başlayan her şey kötü biter. Kötü başlayan her şey daha da kötü biter.
  • Eğer bir deney başarılı olmuşsa, ters giden bir şeyler var demektir.
  • Herhangi bir bilgide sayılar çok doğru gözüküyorsa boşuna kontrol etmeyin, yanlıştırlar.
  • Her sağlıklı erkeğin zengin olmak içim, asla işlemeyecek, gizli bir planı vardır.
  • Bankadan bir kredi almak için, önce o paraya ihtiyacınız olmadığını ispat etmeniz gerekir.
  • Faturalar elinize alacaklarınızdan iki kat hızlı ulaşır.
  • İki tür insan vardır: İnsanları iki türe ayıranlar ve ayırmayanlar.
  • Aradığınız şeyi en son baktığınız yerde bulursunuz.
  • Hayatta güzel olan her şey ya illegal, ya ayıp ya da şişmanlatıcıdır.
Birde bizden deli adam olmaktansa akıllı bir deli olmak daha iyidir:)

Murphy’nin altın kuralı: Parası olan kanunu koyar!
Murphy Felsefesi: Gülümse… Yarın daha kötü olacak.
Murphy değişmezi: Dünyadaki nüfus sürekli artar ama toplam zeka sabit kalır

Bakalım:

Yere düşen her şey ulaşılması en zor köşeye yuvarlanır.
Ne zaman arabamı yıkasam yağmur yağar, yağmur yağacağı için arabamı yıkamadığımda yağmur yağmaz.
Reçelli bir ekmeğin yere düştüğünde reçelli kısmının yere gelme olasılığı yerdeki halının değeriyle doğru orantılıdır.
Özür dilemek, izin almaktan daha kolaydır.
Uyuyan bir bebek, anne babası uykuya dalınca uyanır.
Bir şey tamir ederken elin tamamen yağlandığında burnun kaşınır.
İnsanların seni seyretme olasılığı düştüğün komik durum ile doğru orantılıdır.
Yanlış numara çevirdiğinde çevrilen numara kesinlikle meşgul değildir.
Patronuna lastiğin patladığı için geç kaldığını söylediğinde ertesi gün lastiğin gerçekten patlar.
Gırgır geçmeye başladığın anda patron kapıda görünür.
Sıkışık trafikte şerit değiştirdiğinde, terk ettiğin şerit daha hızlı akmaya başlar.
Duşa girip ıslandığında telefon çalar.
Birileri ile karşılaşma ihtimalin, görünmek istemediğin zaman en üst düzeydedir.
Bir makinenin çalışmadığını ispat etmen gerektiğinde kesin çalışır.
Kaşıntının şiddeti ulaşma zorluğun ile doğru orantılıdır.
Sinemada sıranın ortasında oturanlar salona en son girerler.
Ayağınıza tam oturan bir ayakkabı kesinlikle mağazadaki ayakkabıların en çirkinidir.
Herhangi bir şeyi beğendiğinizde derhal üretimden kaldırılır.
Aşkını ilan edeceğin kızın babasının tayini gelir...
Listeye eklemek isteyen lütfen iletsin.

Fisher mezarında ters mi dönüyor? ("p" değeri)

Eminim çok ama çok yakında bilim dünyasında kasırga çıkaracak çalışmalar yayınlanacak. Yeni bir buluş mu? Muhtemelen hayır. Ancak, var olan her şeyi alt üst edecek. Hani yeryüzünü belli aralıklarla sallayıp kendini salan inşaat sektörünü kurallara uymaya zorlayan depremler gibi.

Diyecekler ki bugüne kadar yayınlanan çalışmaların çoğu "YANLIŞ".

Yer kabuğunun 20 km altında değil çatlama. Gözümüzün önünde. Meşhur "p" değeri.

Hani bilimin insanlarına çalışma sonuçlarını genelleme şansı veren hünkar. Aşırı hızdan, anlamadan başkasını taklit etmekten dolayı sonuçların doğru olup olmadığı tam da görülmeden, sonuçların kendini tekrar edip etmediğine bakmadan genellenebilir yargılar çıkıveriyor.

İşte bazı test edilmiş bilimsel bulgulardan bazıları...


  • Güzel ebeveynlerin (anne-babanın) çirkin ebeveynlere  göre kız çocuğu sahibi olma ihtimali daha yüksektir (Kanazawa 2006).
  • Köri yemek beynin bilişsel kapasitesini yükseltir (Tze-Pin vd. 2006).
  • Video oyunu oynayan doktorlar daha başarılı ameliyat performansı sergiler (Rosser  vd 2007).
  • Ya da solak çocukların gelecekte alacakları maaş sağlak çocuklara göre daha fazladır  (Ruebeck vd. 2006)!!!


Şimdi bu sonuçları ortaya koyan istatistiksel testler 0.05 ya da 0.01 "p" değerinde deneniyor. Bu değeri ise araştırmacı keyfi olarak belirliyor.

O zaman köri yiyen 100.000 kişilik bir toplumda "0.05" e göre 500 kişide hata (bilişsel kapasitede değişmeme) bekleyebiliriz, değil mi?

Bakalım öyle mi?

Diyelim ki 100.000 lik bir nüfusta HIV (+) e yakalanan toplam 100 kişi var. Hastalığı belirlemek için yapılacak testin hatalı olma ihtimali 0.01. Bu ne demek? Yani yanlış-olumlu ve yanlış-olumsuz hata oranı 0.01.

Şöyle oluyor. Yapılan test  hasta olan 100 kişiden 99 unu AİDS pozitif olarak belirleme yeteneğine sahip. Gerçekte hasta olan 1 kişi hatayla hasta değil çıkabiliyor.

Yanlış-olumsuz hata oranını dikkate aldığımızda ise sağlıklı olduğu bilinen 99.900 kişiden  999 tunun hatalı olarak AIDSli şeklinde sınıflanması ise mümkün.

Ne oldu yanlışların toplamı?

999 + 99= 1098.

O zaman bakalım hata oranı ne oluyor. 999/1098= 0.91

Nerede kaldı 0.01

O zaman 0.05 hata payıyla yapılan çalışmalardan elde edilen anlamlı (significant) sonuçların en az yarısı yanlış olabilir mi?

Bakalım. Önce zelzeler sonra deprem.

O kadar benzerken farklı olduğuna inanmak

Farklı olmak için uğraşır durur çoğu zaman. Ancak gerçekten anlatıldığı kadar fark var mı? Farklılığı görmeye çalışmak benzerliği küçümsemek midir?

Toplumların farkları vardır fakat insan her yerde insan, tatlısı acısına, sevgisi nefretine karışmış ham bir meyve gibi.

Uyum, denge ister insan. Her toplumda. Yeni bir yere taşınan insan o yere uyum sağlamaya çalışır. Hangi toplumda yeni habitata adaptasyon yok ki. O zaman orada bir benzerlik. Türkü, Amerikalısı, İngiliz, Japon'u aynı davranışı sergilerken fark nerede? Fark belki sürede ya da adaptasyona yardım edecek enstrümanların seçiminde. Çıkıveriyor karşımıza "denge". Hangi insan dengesinin bozulmasını ister ki!. Her yenilik sonucunda tekrar bir dengeye gelme çabası.

Dönüşmek ister insan. Her toplumda.  Fakirden zengine. Hastalıktan sağlığa. Çirkinden güzele. Bebekten anneye. Acizlikten muktedirliğe. Bu dönüşüm bazen tersten de olabilir. Neden filmlerin başlangıçları ve sonları hep farklı olur. Dönüşüverir ezilmiş çocuk bir işadamına, gazeteci ise süpermene.

Seyahat etmek ister insan. Her toplumda.  Kimileri için gezmek bir seyahat, kimileri için ise öğrenmek bir seyahat.

Bağlanmak ister insan. Her toplumda. Bağ kurmadan yaşayabilen toplum var mıdır bilemem ama. Farklı olduğu söylenen tüm toplumlarda diğerleriyle bağ kurmak, bu bağdan bir ağ oluşturmak yaygın. Kimi zaman bağ bir arkadaş, dost, kimi zaman aile, akraba, kimi zaman ise sevgili, eş. Hep bir bağ var  ve bağı güçlü olan güçlü kalıyor.

Bir mekan ister insan. Her toplumda. An rahmi de bir mekan mezar da.Açıkta değil evde yaşamak ya da sınırlarını görebildiğin bir mekanda bulunmak değişmez bir davranış gibi. Ormanda dahi başını içine sokabileceği bir kulübe bir magara. Neyse ne ama bir mekan.

Kaynaksız yaşayamaz insan. Her toplumda. Sermaye arar. Bazen kendisi, bazen başkası, bazen parasıdır sermaye. Ama kaynaksız olamaz insan.

Kontrol etmek ister insan. Her toplumda. Kendini, diğerlerini, nesneleri. Aramadan, dokunmadan bulunmaz anahtar.

Dikkat edin. Küfürler, deyimler bile aynı. O zaman bu kadar farklı olduğumuz iddiası neden?


11 Şubat 2014 Salı

İyi bir sunumun algoritması

Kısa ya da uzun. Sunum ne kadar sürerse sürsün içinde yazacaklarımdan en az üçü olmalı derim.

Dinlemeye hazır bir kitle. Motivasyon sahibi, öğrenme istekli ve alıcıları açık.
İyi bir mekan ne azı çok ne de çoğu az gösterecek. Telefon vb dikkat dağıtıcılar sessiz bekleyişte.
Giderken götürebileceğin, hatırlanabilir bir deneyim (sunan ve dinleyen için). Belki başkalarına da anlatılacak bir şey. Ama sunan değil sunulan hakkında.
Sunucu bilgisi, görgüsü, heyecanı gerek şart ama yeter şart değil.
İyi örnekler. Ama iyi örnekler.
Vermek istenilen mesaj. Yeter şart asıl bu?

Sunan erkekse  sunumda tüm örnekler erkekçe. Bugün fark ettim bunu. Bir sunumu dinlemedeyim. Ar-ge ve inovasyon. Genç, bilgili bir akademik kişi. Belli çok çalışmış sıkıcı bir sunumu kendi için nasıl daha eğlenceli hale getireceği hakkında. Başlıyoruz. 10 dakika onu bekle bunu bekle zaten geç kaldık. Sonra takdim aşaması. Takdim eden sunum yapacak kişiyi takdim ediyor. Sunum yapan kürsüde yine başlıyor kendini takdim etmeye. Taktım bu takdime neden diye? Nerede doğduğunu bilince daha mı dikkatli dinliyoruz sizi? Gereksiz bir seremoni ya da kendine güven manevrası. Eyvallah.

Sonra "Dedemin bana anlattığı bir fıkranın ne anlama geldiğini henüz şimdi anladım" diye devam ediyor. (Jetonun nasıl bu kadar geç düştüğünü düşündürüyor bana). Kayıp gidiyorum konudan. Siz hatırlamazsınız o günleri. Acayip kıl oluyorum bu cümleye. Sen benden gençsin. Verdiğin örneğe göre asıl benim hatırlıyor olmam daha doğru. Bir yanlışlık var ama biraz yaşça büyüğüm, deneyimliyim edası sanırım. Aslında fıkrayla konuya girmek gerçekten riskli bana ne senin dedenden diye düşünüyorum. Biz Osmanlı torunuyuz. Hayda bunun inovasyonla ilgisi? Hadi ya peki biz neyiz? Şaşırdım kaldım.

Çalışılması gereken akademik bir alan. Sunumda verilen örnekler. Mr Howe (dikiş makinasını bulan adam) onu Singer adında bir patent avcısı ağına düşürmüş. Sonra Paterson (elektrikli süpürgenin mucidi). Onuda Hoover almış. Bir örnek Arşimed, başka bir örnek ise Einstein. Futbol takımı diğer bir örnek. Singapur, İsrail ve Kore gibi maskulen/eril ülkeler örnek olarak veriliyor. Gerçek hayatta bir proje geliyor hocamızın önüne. Getiren erkek. Projeyi değerlendirmesi için bir başka hoca çağırıyorlar. Aaa o da erkek. Sürekli kullanılan bir kelime bilim adamı (bunun kadını yok mu ki!!!). Oysaki scientist (ne kadar cinsiyetsiz değil mi?)

Şaka gibi sunum sonunda meraklı meraklı soruyorum genç arkadaşıma. Gerçekten merak ediyorum. Başka bir maksadım yok.

-Hocam bu inovasyon bir erkek işimi? Hani verdiğiniz örnekler hep maskulen, kaslı. Kadınlar yenilik de yok gibi:) (oysaki hayatın tamamını yenileştiren onlar. Erdoğan'ın kitabında var erkekler tünel yaklaşımla kadınların ise yaklaşık 180 derecelik açıyla gördüğü). Bu arada Erdoğan Koç'un kitabı 10 üzerinden 10.

Cevap şaka gibi:

-Ama ben dedemin fıkrasındaki karganın erkek mi dişimi olduğunu belirtmemiştim!!!

Zaman ayırdım, öğrenmek için geldim. Meraklıyım. Demedin mi merak yoksa inovasyonda yok. Size kendimce yenilik sundum, alınmadınız umarım?

Hani sunumda kullanılan görselde var olan İskoç eteği giymiş gayda çalan bir kişinin altından bakan bir çocuk ve diğer çocuk yanda muzipçe gülüyordu ya.

İşte yanda duran muzip gibi.

Lütfen merakı öldürmeyin...


8 Şubat 2014 Cumartesi

Ne menem şeysin sen (p)azarlama

Pazarlama çağımızın adı. Oysaki. Uzay ya da teknoloji değil miydi? Varsa yoksa pazarlama. Sabah kalkıyoruz pazarlama akşam yatıyoruz yine o. Siyasi partilerden ortalama bir şirkete, şirketten normal bir insana. Herkes ve her şey aslında pazarlama. Değil mi?

Nedir bu pazarlama? Bir makyaj mı, illüzyon mu yoksa gerçekte yok mu? Okullar, üniversiteler var adına kurulmuş. Öyleyse herkes biliyor pazarlamayı. Tabii tabii. Pazarlamak satmak ise ve herkes herkesi en ufak menfaate satıyorsa o zaman hepimiz biliyoruz pazarlamayı:)

İhtiyacı sapta ve ihtiyacı gider. Karate Kid deki usta "Miyagi" gibi. Ya da Ninja Turtles da "Sprinter" usta. Ne kadar basit değil mi bu pazarlama? Çölde yaşayan Etiyopyalıya ayakkabı satmayı hayal etmek gibi. İhtiyacı nasıl saptayacağız. Bana göre senin ihtiyacın "..." arkadaş. Oh oldu. Ne güzel saptandı ihtiyaç. Peki giderilmemesi durumunda gerginlik yaratan şu ihtiyaç nedir? Hemen Maslow dedenin masalları. 5 basamak sonrasında estetik. Ne olursa olsun insan enerji için tüketim yapmıyor mu? Bataryalar boşaldığında koşuyorsun doldurmaya. Bazen bu içmek, bazen yemek bazen ise şöyle güzel bir film seyretmek oluyor. İhtiyaçlar hiçte öyle birbirlerine kibar değiller. Yani. Önce siz buyrun, sizden sonra ben geleyim filan demiyorlar Maslowun aksine. Hepsi eş zamanlı olarak etkin de olabiliyor. Yoksa bir Çoban neden ressam olmak istesin. Neden istemesin ki?

Pazarlamanın evreleri olduğu tarihsel gelişiminde ürün odaklı, satış odaklı ve tüketici odaklı olduğu iddia ediliyor. Hoop bir duralım orada. Ürünün varsa satarsın anlayışı ne zaman tarih oldu ki. Al sana Devlet Üniversiteleri. Şu yıla kadar bu "ürünün varsa satarsın" anlayışında yaşamıyorlar mıydı? Hangisini gördük pazarlamanın "p" sini icraat ederken. Gelmeye hazır ve istekli, hayalleri olan yeni kazananlar. Oh ne ala. Demek ki neymiş? Ürünün varsa satarsın kardeşim anlayışı çok da geçmemiş. Maşallah halla dimdik ayakta.

Pazarlama aslında ürünün çirkinse devreye giren bir şey gibi. Ürün güzel ise pazarlamaya neden gerek var ki diye sorası geliyor insanın. İntihar bombacıları. Asıl pazarlama burada. Nasıl ikna olabiliyor bu işe. Pazarlama gurularını kıskandıracak şekilde.Bir de yeni bir şey değil ki bu pazarlama. Hadi düşün bakalım özü ikna değil miydi pazarlamanın? Havva Ademi elmayı kopartmaya nasıl ikna etti? Pazarlamanın atası sayılmaz mı...Ya da Mevlana. Ne diyor "ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün". Al sana deneyimsel pazarlama.

İşte başlıyoruz derse. Bir var mış bir yok muş. Sinbat'ın altından uçan halısı varmış, Bağdatı bir baştan diğer başa hergün dolaşırmış. Açık pazarlar dolu olması gerekirken bom boşmuş. Sinbat meraktan ölmüş. Sonunda sebebini anlamış. Pazarlamacının bir tanesi ücretsiz kurs veriyor muş. Uçan halınızın ömrünü nasıl uzatırsınız. Sinbat merak etmiş. Dalmış. Daldığı gibi donmuş kalmış. Sizce Sinbat ne görmüş de donmuş? Hadi bakalım.

Eleştirilmek istemiyorsanız hiçbir şey söylemeyin, hiçbir şey yapmayın. "Hiç" "bir" "şey" olun (Aristonun meşhur sözü) ağzında sakız imiş Pazarlamacının.

Neyse bir gerçek hikaye sanırım özetliyor durumu.

14 ekim 1998 de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşen bir olay.


“Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyor. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını ister. Zira öylesine antipatik birinin yanında oturamaz..

Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadıına bakacağını söyler. Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izler. Bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit olmaktalar.

Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih eder. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekler.

Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına: “Çok özür dilerim geciktim.Birinci sınıfta bir yer buldum… Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, sonra yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu. ‘Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz’ dedi ve bu izni verdi.”

Diğer yolcular kulaklarına inanamazlar. Bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlanır.

Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek: “Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor.” Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik eder.

O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirilirler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletilir:

“İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.”

Son not değil ama. Bizim genç pazarlamacı adayları hep parasızlıktan yakınırlar. Arkadaşım, senin finansal sermayen olmayabilir ama unutma "Psikolojik Sermayen" var. Şöyle bir kendine bak. Kendini yeterli gör, iyimser ol, umut besle ve dirençli ol. Var mı bundan güzel bir sermaye.