Öne Çıkan Yayın

Çocuklarıma öğütler...

Karşısındakinde gördüğün suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu kendi tabiatından atman gerek. Sendeki çirkin huy, sana onda göründü. ...

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Birinin vesilesi diğerinin bahanesi

İlginç olan konulardan biridir.

Bir şeyi çok isterseniz, istediğiniz bu şeyin olma olasılığı az istemeniz durumuna göre daha azdır.

Ne kadar değer verirseniz, kıymet görürse o kadar vefasız olan her şey gibi.

11 Temmuz 2014 Cuma

Her ve hiç, aslında devamlı ve asla

Her (devamlı) ve hiç (asla) arasında sıkışmış bir yaşam.

Ne kadar sık kullanıyoruz günlük dilde bu kadar mesafe kokan, sınır-kural koyan kelimeyi.

Devam etmek isterken durmayı seven bir muamma.


Her gün,
her zaman...
her yerde...
her nasılsa...
her daim...

Hiçbir zaman...
hiçbir yerde...
hiçbir şekilde...

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Kıvrıl ama Kırılma

Memleketin meseleleri saymakla bitmez. Her babayiğidin harcı değildir ayakta kalmak. Her şey ve herkes kıvrılabilir ama kırılmaz. 24 saat uzundur ve gün genelde başladığı gibi bitmez buralarda.

Mangal gibi deli yürek var, üç kuruşa şeref yoksunluğuna düşmek de.  İptidailik, by-pass, adamcılık, partizanlık, yalakalık, güce-biat, işi yukarıdan bitirmek, araya adam sokmak yakalarda rozet iken, Meclisin müzelerden bile daha çok günlük ziyaretçisi olduğu  bu topraklarda kalıcı ilişkiler, sağlıklı sistemler inşa etmek biraz zordur.

Rüyalar sevilir ve hep rüyalardaki gibi bir yer hayal edilir. Nedense biri bizim için yapmalıdır diye beklenilir.

Kolektif olduğumuz iddia edilir ama özlü sözlerimiz buram buram bencillik kokar. "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın".  "Ateş düştüğü yeri yakar", "doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar", "dere geçilirken at değiştirilmez", "kendi düşen ağlamaz" vb.

Sahne, şov öyle çok sevilir ki, sahnesi iyi olan, maskesini iyi kullanan prim alır.

Seçmeyi severiz. Pazarda, markette ve politik hayatta. Nifak ve ittifak arasında gider gelir birçoğu, anlamını bilmeden sonunu düşünmeden. Kurnaz olmak ile zeki olmak çok karışır buralarda.

Orta doğu değiliz deriz ama şehirler bunun aksini ispatlar. İşlenen cinayetler, tecavüzler, tacizler de gerçekte nereli olduğumuzu tasdik eder.

Acılara alışkındır buraları. Acıyla mücadelenin en kolay yolu çabuk unutmaktır. Unutur buraları, sadece unutur. Bir ömre sığmayacak olayları bir günde yaşar.

Çocuk vardır ülkemde ama ya çocukluk? Hak getire. Bir baltaya sap olmak erken başlar buralarda, o kadar erken ki, kamburlaşır tüm çocuklar.

Sistem düzeltmekten daha çok yamultur. Araç, amaç olmuş, alt üst olmuş,  amir memur, memur ise amir olmuştur. Evrak müdürün masasına fırlatılır, atılır. "Ben olmazsam sen bir hiçsin".

Üniversiteye kendileri değil genelde analar babalar kayıt ettirir çocuklarını. Sonrada uğramaz bile. Girdiğinden emin olur ama ya nasıl çıktığından?

"Ses çıkarma", "sen karışma", "daha yaşın küçük", "otur oturduğun yerde"yle başlayan eğitimin kelime anlamı da zaten eğmek, bükmektir buralarda. Tüm hayat boyunca devam eder. Ölünce de bitmez bu çile. Mezardakine de ceza çıkabilir buralarda.

Birçoğu anne karnındaki pozisyonla yatar geceleri. Neden ki? Belki de şefkat arar kin, kumpas, insan harcamanın, komplonun kol gezdiği bu topraklarda.

Oysaki kolay mı yetişir insan.

Kaybederse, nedenini zaten biliyordur. Hak, er ya da geç tecelli eder, insan ektiğini biçer.

Ama, zor kabul eder.