Öne Çıkan Yayın

Çocuklarıma öğütler...

Karşısındakinde gördüğün suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu kendi tabiatından atman gerek. Sendeki çirkin huy, sana onda göründü. ...

8 Şubat 2014 Cumartesi

Ne menem şeysin sen (p)azarlama

Pazarlama çağımızın adı. Oysaki. Uzay ya da teknoloji değil miydi? Varsa yoksa pazarlama. Sabah kalkıyoruz pazarlama akşam yatıyoruz yine o. Siyasi partilerden ortalama bir şirkete, şirketten normal bir insana. Herkes ve her şey aslında pazarlama. Değil mi?

Nedir bu pazarlama? Bir makyaj mı, illüzyon mu yoksa gerçekte yok mu? Okullar, üniversiteler var adına kurulmuş. Öyleyse herkes biliyor pazarlamayı. Tabii tabii. Pazarlamak satmak ise ve herkes herkesi en ufak menfaate satıyorsa o zaman hepimiz biliyoruz pazarlamayı:)

İhtiyacı sapta ve ihtiyacı gider. Karate Kid deki usta "Miyagi" gibi. Ya da Ninja Turtles da "Sprinter" usta. Ne kadar basit değil mi bu pazarlama? Çölde yaşayan Etiyopyalıya ayakkabı satmayı hayal etmek gibi. İhtiyacı nasıl saptayacağız. Bana göre senin ihtiyacın "..." arkadaş. Oh oldu. Ne güzel saptandı ihtiyaç. Peki giderilmemesi durumunda gerginlik yaratan şu ihtiyaç nedir? Hemen Maslow dedenin masalları. 5 basamak sonrasında estetik. Ne olursa olsun insan enerji için tüketim yapmıyor mu? Bataryalar boşaldığında koşuyorsun doldurmaya. Bazen bu içmek, bazen yemek bazen ise şöyle güzel bir film seyretmek oluyor. İhtiyaçlar hiçte öyle birbirlerine kibar değiller. Yani. Önce siz buyrun, sizden sonra ben geleyim filan demiyorlar Maslowun aksine. Hepsi eş zamanlı olarak etkin de olabiliyor. Yoksa bir Çoban neden ressam olmak istesin. Neden istemesin ki?

Pazarlamanın evreleri olduğu tarihsel gelişiminde ürün odaklı, satış odaklı ve tüketici odaklı olduğu iddia ediliyor. Hoop bir duralım orada. Ürünün varsa satarsın anlayışı ne zaman tarih oldu ki. Al sana Devlet Üniversiteleri. Şu yıla kadar bu "ürünün varsa satarsın" anlayışında yaşamıyorlar mıydı? Hangisini gördük pazarlamanın "p" sini icraat ederken. Gelmeye hazır ve istekli, hayalleri olan yeni kazananlar. Oh ne ala. Demek ki neymiş? Ürünün varsa satarsın kardeşim anlayışı çok da geçmemiş. Maşallah halla dimdik ayakta.

Pazarlama aslında ürünün çirkinse devreye giren bir şey gibi. Ürün güzel ise pazarlamaya neden gerek var ki diye sorası geliyor insanın. İntihar bombacıları. Asıl pazarlama burada. Nasıl ikna olabiliyor bu işe. Pazarlama gurularını kıskandıracak şekilde.Bir de yeni bir şey değil ki bu pazarlama. Hadi düşün bakalım özü ikna değil miydi pazarlamanın? Havva Ademi elmayı kopartmaya nasıl ikna etti? Pazarlamanın atası sayılmaz mı...Ya da Mevlana. Ne diyor "ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün". Al sana deneyimsel pazarlama.

İşte başlıyoruz derse. Bir var mış bir yok muş. Sinbat'ın altından uçan halısı varmış, Bağdatı bir baştan diğer başa hergün dolaşırmış. Açık pazarlar dolu olması gerekirken bom boşmuş. Sinbat meraktan ölmüş. Sonunda sebebini anlamış. Pazarlamacının bir tanesi ücretsiz kurs veriyor muş. Uçan halınızın ömrünü nasıl uzatırsınız. Sinbat merak etmiş. Dalmış. Daldığı gibi donmuş kalmış. Sizce Sinbat ne görmüş de donmuş? Hadi bakalım.

Eleştirilmek istemiyorsanız hiçbir şey söylemeyin, hiçbir şey yapmayın. "Hiç" "bir" "şey" olun (Aristonun meşhur sözü) ağzında sakız imiş Pazarlamacının.

Neyse bir gerçek hikaye sanırım özetliyor durumu.

14 ekim 1998 de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşen bir olay.


“Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyor. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını ister. Zira öylesine antipatik birinin yanında oturamaz..

Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadıına bakacağını söyler. Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izler. Bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit olmaktalar.

Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih eder. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekler.

Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına: “Çok özür dilerim geciktim.Birinci sınıfta bir yer buldum… Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, sonra yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu. ‘Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz’ dedi ve bu izni verdi.”

Diğer yolcular kulaklarına inanamazlar. Bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlanır.

Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek: “Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor.” Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik eder.

O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirilirler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletilir:

“İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.”

Son not değil ama. Bizim genç pazarlamacı adayları hep parasızlıktan yakınırlar. Arkadaşım, senin finansal sermayen olmayabilir ama unutma "Psikolojik Sermayen" var. Şöyle bir kendine bak. Kendini yeterli gör, iyimser ol, umut besle ve dirençli ol. Var mı bundan güzel bir sermaye.

1 yorum:

  1. Konuşsak kulaklarimizin çekileceği bilimsel doğruları duymak farklı düşünmek için cesaret veriyor.

    YanıtlaSil