Öne Çıkan Yayın

Çocuklarıma öğütler...

Karşısındakinde gördüğün suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu kendi tabiatından atman gerek. Sendeki çirkin huy, sana onda göründü. ...

29 Ekim 2016 Cumartesi

Kusursuz mutluluk yok...

Mutluluğun başarıya götürdüğünden oldukça emin miyiz, ayrıca mutluluğun parça tesirli, ansal olduğundan? Başarının mutluluk yarattığı illüzyonu, saplantılı bir şekilde bunun gerçek ve tek doğru olduğunun düşünülmesini görmek beni giderek daha fazla tedirgin ediyor. Tam da bu yüzyılın insanları kuşatan, tüketmeyi tetikleyen zihniyetine hizmet eden bir icat.
Başarılı olmalısın, yoksa yoksun.
Başarılıysan varsın, yoksa ölüsün.
İlk bine girmelisin. Yoksa mutlu olamazsın.
Müdür olmalısın, yoksa adam değilsin.
...
İnsanda, okulda, çocukta…her yerde böyle bir inanç var. 
Okuyanlarda da onları donatmaya çalışan hocalarda da. İlkokulda da böyleydi. Ortaokulda, lisede ve üniversitede de. Meslek hayatında da. Başarı mutluluk getirirmiş! Başarısızlık ölmekten beter hale getirilmiş. Hadi ya? Oysaki, başarısızlığın, hatanın, kusurun da mutluluk olduğunu görmek çok ama çok yerinde olurdu. 
Başarısız olduğunda insan mutlu olabilir mi? Sanırım evrensel geçerliliği olan bir durum değil. Zaten her şeyin evrensel geçerliliğinin olması gerekir takıntısı da beni zıplatan diğer bir konu. Aynı koşulların aynı şekilde gerçekleşmesi mümkün olsa dahi olayı yaşayan insan her şeyden önce aynı kalmıyor ki. Aynılık olmadığına göre evrensel geçerliliği de olamaz, sanırım. Atomu parçalayabilen ancak önyargıları parçalayamayan Einstein, atomu parçalamayıp önyargıların dinamiğini çözseydi daha mutlu olabilir miydi? Yani atomu anladı. Başarılı oldu. Sayesinde hayatımız inanılmaz değişti. Teknolojik olarak artık uzaylıyız. Yaşasın. Ama her başarının gölgesinde, madalyonun diğer yüzünde, dualietede, mutsuzluk, acı, ızdırap, keder yok mu? 
Bir tüpe sıkışmış, patlamayı bekleyen atomlar ve bir düğmeye bağlı milyonlarca hayat. Evet, sadece bir düğmeye bağlı. Uçaktan kopmasına, yere çarpmasına, önce tüm oksijeni içine çekip, kilometrelerce uzayan alevin, cehennem sıcağının insan kimyasına, biyolojisine ve nesline son vermesine engel olacak tek bir düğme. Yani o düğmeyi uçağa koymayı beceren mühendis, düğmenin fonksiyonu yerine getirmesiyle mi yoksa getirmemesiyle mi daha mutlu olurdu?
Ya da saplantılı şekilde öğrencisine formülleri öğretmeyi kendine ülkü edinen bir öğretmen, formülleri bırakıp o çocuklara hayatla ilgili edindiği gerçekleri paylaşsaydı daha mutlu nesiller yetiştirebilir, kendi de mutlu olabilir miydi? 
Mutlu bir çocuk yetiştirmenin anatomisinde hep başarı mı var? Her sözünde, eyleminde, davranışında başarılı olan bir anne çocuğuna ne öğretebilir? Aslında ona verdiği şey nedir? Mutluluk mu? Yoksa hatasızlık, kusursuzluk mu? Siz kusursuz olmanın maliyetsiz, çok da iyi bir şey olduğunu düşünüyorsunuz değil mi? 
En sevdiğiniz klasik müziğin besteleri, kusurların ürünü. Mozart, Beethoven kördü, sağırdı... Kusurlu muydu? Bugün rahat yaşamanızı sağlayan mucitler kusurluydu. Tesla, Edison... Kusurlu muydu? Bugünkü sizi yaratan, sizi siz yapan, hayatınızı değiştiren, size dokunuşla yön veren anneniz kusurlu muydu? Önünüze aniden çıkan, ezmemek için ani fren yapıp sizi durduran, arka bacağı olmadığı halde yavrusunu ağzında yolun karşısına taşıyan kedi kusurluydu. Size duymak istemediğiniz yönünüzü ya da bir şeyi söyleyen, o yüzden görmek istemediğiniz arkadaşınız kusurluydu. Trafikte sizi durduran, arabanızı baştan sona arayan, didik didik eşyalara bakıp arkanızdaki arabada bomba düzenini bu titiz aramayla keşfeden polis kusurluydu. Biletinizde karışıklığa neden olan, o nedenle uçağı kaçırmanıza, akşam eve dönmenize ve çocuğunuzla sinemaya gitmenize neden olan personel kusurluydu. Nasıl benden iyi olabilir, ben ondan daha iyi olmalıyım dediğiniz ve kendinizi geliştirmenizi fark etmenize neden olan meslektaşınız kusurluydu. Çiklet çaldığınız için çocukken size kızan anneniz kusurluydu. Aç bıraktığınız için misafirliğe gelen dostunuzun ayakkabısını kemiren köpeğiniz kusurluydu. 
O zamanlar kusur mutsuzluk vericiydi. Ama şimdi hatırlamanıza ve geçmişe yolculuk etmenize yardımcı bir uçan halı.
Ben kusurlarımı seviyorum...
Kusursuzluğun en büyük kusura dönüşmesine izin vermemek için kusurları ve kusurluları yok etmemek, belki de en yapıcı olan bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder