Öne Çıkan Yayın

Çocuklarıma öğütler...

Karşısındakinde gördüğün suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu kendi tabiatından atman gerek. Sendeki çirkin huy, sana onda göründü. ...

29 Ekim 2016 Cumartesi

Babanı koru...

Babalık kolay. Onu zorlaştıran kısmı babalığa atfedilen efsane etiketler. Birkaçını sıralayayım. Ne demek istediğimi anlarsınız. Bakın şu baba karşıtlığına. “Denizden babam çıksa yerim”. Hop ne oluyor ya. Niye hep babalar yeniyor. Amazon dünyasında son Mohikan ne düşünüyordu acaba? “Baba çınar gibidir, gölgesi yeter”. Özür dilerim. Verilmek istenen mesajı anlıyorum ama. Beraberinde geleni de görüyorum galiba. Madem bir çınarız, suya ulaşmışsa köklerimiz ne ala! Ama sulanmazsa, beslenmezse babalık. Kuru çınar gölge vermez ki. “Benim babam senin babanı döver”. Ya bir dakika. Hep vurdulu kırdılı mı yaşıyoruz acaba? Cüneyt Arkın tarzı oldu biraz. Niye vuruyorum ve kırıyorum, anlamadım. Babalar güçlü olmalı, sebep bu olsa gerek. Pardon niye güçlü oluyoruz. Acaba, karşı taraf güçsüz mü, yoksa sıkça tökezliyor mu? Biraz erkek olmakla ilgili olsa gerek. “Babalar ağlamamalı”. Her yükün altından kalkabilmeli. Bak sen. Ne oluyoruz ya? Taşıma aracı olmuşuz, bir plakamız eksik. “Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin”. Hayda. Bu lafı duyarak yetişen çocuğun yerine bir koydum kendimi. Eyvah ki ne eyvah. Ne yani şimdi daha baştan aramız mı bozuk? Ne zaman kazıkladım, bilmiyorum? Neden güvenilmezim, anlamıyorum. En çok da bu laf koyuyor, yani. 
Oysaki babalık yeterince anlaşılıp yaşandığında bambaşka bir haz. Son zamanlarda içi dolduruluyor mu boşaltılıyor mu, bilemedim. Ama babamı düşündüğümde, kıyaslama olmasın ancak en az annem kadar mutlu anılarım var. Bazen onu görmek, duymak bile kendi başına şifa. Zaman zaman konuşmak. Bazen, ona onu ne kadar sevdiğimi söylemek. Bazen ortak kaçamak yapıp, bir masada buluşmak. Gelen telefona, “çarşıdayız ya anne, söz yaramazlık yok” demek ve birlikte soluğu başka mekanda almak. Bazen, ilk olta yapılışını anlatışına geri dönmek. Birlikte çuvallamıştık. İşin içinden çıkılmaz hal aldığında, başarısız bir av sonunda balıkları halden almak. Bazen onun gözlerinde kendimi görmek. İlk bisiklet heyecanına geri dönmek. “Baba bırak sürüyorum”. “Aaa… çoktan bırakmış”. Ne zaman tutacağına ve ne zaman bırakacağına nasıl karar veriyor. Fabrika ayarları zamana çok dirençli.
Toprakla ilk buluşmam da babam var. Okumayı sevmemde yine o. Bir sevgiliye nasıl şiir yazılır. Yine o. Kampa gidiyoruz, hadi malzemeleri hazırlayayım. Yine o. Yüzüyorum baba. Yine o. Yurtdışındayım baba. Yine o. Üşümüyorum baba. Yine o. Korkmuyorum baba. Yine o. Seviyorum baba. Yine o. Bak senin gibi yazıyorum baba, kelimelerim uçuyor. Yine o. Sahnedeyim baba, nasıl oynuyorum sence? Yine o. Gerçekten bakıyorum da baba sana hak ettiğin değeri veremediğimi düşünsem de, bana bunu hiç hissettirmemen ne kadar büyük bir nimet. 
Babalığın mekana ve zamana sığmayan bir yönü, gelişimi var. Daha çok zaman geçirmek, seni daha iyi anlamak, sana şükranlarımı sunmak... 
İşte bundan sonra yapacakların. Sana baba olduğunu anlatabilecek tek insan baban. Ona git. Ellerini tut. Avuçlarını yanağına koy. Gözlerinin içine bak. Gönülden sevdiğini söyle. Onu sevginle besle. Evet o bir çınar ama sen yinede besle. Kocaman sarıl. İçindeki güven ona da geçsin. Görevin bu senin. Seni merak eden adama, merak etmemesini sessizce söyle artık. O da insan. Kırılganlığı, korkuları var. Ama tecrübesiyle sebatkar. 
Artık zamanı.
Sen, onu anla.

1 yorum: