Öne Çıkan Yayın

Çocuklarıma öğütler...

Karşısındakinde gördüğün suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu kendi tabiatından atman gerek. Sendeki çirkin huy, sana onda göründü. ...

6 Ekim 2014 Pazartesi

Menüde muhakkak bulunsun: Profesör yiyin:)

Beyinsel enerjiyle ilgili bir beslenme sorunumuz var gibi...

Bilmek iyidir kişiye güç verir. Fakat bildiğini bilmemek sonradan ağızda hafif kekremsi tat bırakabilir. Meşhur laf gereği bilmek için çok okumak-yaşamak-gezmek mi yoksa yemek mi gerekir?

Bazen birçoğumuzun yeni okuduğu bir şeyi ""aa ben bunu biliyorum ya da bende böyle düşünüyordum" dediği olmuştur. Ya da, önceden hiç düşünmeden bir soruya cevap vermişliğimiz. Haytalıkç. Ortaokuldayım. Hocanın bir tanesi Atatürk Nutku toplam kaç saatte okumuştur diye sormuştu. Bende bir sayı söyledim (Türkçesi attım). Tuttu ve sonrasında arkadaşlara baya hava attım:)

İlk defa duyduğu bir şeyi önceden bildiğini iddia etmek sanırım abesle iştigal bir durum diyorsunuz. Hani bir nevi kendini beğenmişlik, şans, sosyopati filan. Peki ya gerçekten tüm bilgi içerdeyse, kişinin kendisindeyse? Yani bellek bir nesil önceden aktarılıyorsa, doluysa ama kişi ne bildiğini bilmiyorsa?

Genetik bilginin bir sonraki nesile aktarımı sanırım mümkün. Yoksa ormanda aniden ayıyla karşılaşan her kişi neden aynı hareketi yapmaz:) Kaçan, kaçmayan, altına kaçıran (kokuyla ayıyı korkutacak belki de), ölü taklidi yapan, ağaca tırmanan, ayıya yumruk atan... say sayabilirsen olası insansı tepkileri (zavallı ayı, aslında en iyi tepkiyi o veriyor).

Gerçi çevreme baktığımda değil dört milyarlık 1 yıllık standart, ortak bir bilinç dahi görmekte zorlandığım günler oluyor ama, kalıtım sadece fiziksel görünümde değil, bilgi-bellek yönünde de olabilir.

Bu konuda yapılmış sonucunda "eee canım yine mi fareler, ne olmuş?" diyeceğimiz çok sayıda çalışma var.

1960'lı yıllarının ortalarında Houston (Texas), Baylor Üniversitesinde farmakolog olan Prof. Georges Ungar ilginç bir seri deneme yapmış. Fanus içerisine kapatılan beyaz bir fare, belirli aralıklarla fanusun üzerindeki bir gonkla rahatsız edilmekte. Fakat fare alışmaya yatkın bir hayvandır. Günler ve haftalarca devam eden bu gonk sesine belirli bir süre sonra alışmaya başlamış. Bu şekilde alıştırılmış yüzlerce fare­nin beyni dondurularak saklanmış ve içerisinde alışmayı sağlayan maddenin birikip birikmediği gözlemlenmiş.

Vallahi adam biriktiğini bulmuş, neyse gelelim deneylerin sonrasına.

Fareler doğuştan gelen bir özellikle ışıktan kaçarlar. Küçük bir kafesin içerisinde birbirine geçişti iki bölme yapılmış; bölmenin biri karartılmış, diğeri aydınlık tutulmuş. Karanlık bölmedeki besin maddelerinin bulunduğu yere elektrik telleri döşenmiş ve zayıf akım verilmiş. Bir zaman sonra fareler, doğal yapılarına aykırı olmakla beraber aydınlık bölmede kalmayı tercih etmeye başlamışlardır. UNGAR'a göre "karanlıktan korkma maddesi"nin RNA şeklinde beyinde bağlanmış olması gerekmektedir. Nitekim eğitilmiş farelerin beyinlerinden izole edilen RNA eğitilmemiş farelere enjekte edildiğinde, tüm fareler önceden eğitilmiş gibi, yani karanlık böl­mede elektrik akımının varlığından haberdarmış gibi davranmaya başlamışlar. Bu deneme ile kuşkuya meydan vermeyecek şekilde, çok özel bir durum için oluşan bellek, kimyasal olarak bir canlıdan diğer canlıya nakledilmiştir.

Şimdi gelelim esas meseleye.

Hani Amerika'lılar, İngilizler, Fransızlar, Almanlar... bizden güya akıllı ve bu yüzden çok ileriler ya.

Acaba diyorum, bunlar genetik bilgiyi-belleği aktarma konusunda bir yol mu buldular.

Eğer bunun çaresi yetişmiş (kendini yetiştirmiş) bir beyinden parçalar alıp diğerine nakletmekse hani diyorum her gün mağara adamı yiyeceğimize, ya da koyun beynine, koç testisine sulanacağımıza, biraz menümüze profesör katsak, acaba daha bilgili-bellekli olur muyuz?

Bu arada aklıma geldi, en çok porno sitesi ziyaret edenler listesinde üst sıradaymışız ya. Uçkura düşkünlük ve acaba bu zamanında yediğimiz koç, boğa (t)aşşakları arasında bir ilgi olabilir mi?

Ya da müzmin "uysallığımız": Kelle-paça mı acaba?

Genelde hazmı çok zor şeyler (rüşvet felan) yenildiği için acaba kan midede yoğunlaşıp beyne mi ulaşamıyor yoksa?

Neyse yiyeceğimiz bu beyin

Baktığında berrak gören, dinlediğinde duyan, konuşmasında doğru, davranışlarında saygılı, işlerinde ciddi, kazancı gördüğünde adaleti düşünenlerden olursa tam ağızlara layık olur.

Eğer böyle bir beyin yersek, kadınların düğmeleri neden solda, atlara neden soldan binilir, atletler neden saatin tersine koşar gibi dünyayı değiştirecek sorulara millet olarak cevap bulabiliriz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder